1940 yılıydı.
Haziran’ın 14’ü.
Nazi Almanyası Seine nehrini geçip Paris’i işgal etmişti.
Naziler Fransızlar’a göz açtırmıyordu.
Direnen hemen kurşuna diziliyordu.
Bir kaç gün sonra iki faşist lider Hitler ve Mussolini Paris’te buluşacaktı.
Bu dünyaya bir gövde gösterisi, bir gözdağı olacaktı.
Almanlar bu buluşmanın çok görkemli olmasını istiyordu.
Paris’in tüm sokaklarına Hitler ile Mussoli’nin posterleri asılacaktı.
Her yerde Alman ve İtalyan milli marşları çalınacaktı.
Tüm dükkanlar vitrinlerine iki faşist liderin resmini koymak zorundaydı.
Kimsenin karşı gelme hakkı yoktu.
Kurala uymayan hemen kurşuna dizilecekti.
Gestapo buluşmadan bir gün önce her yeri geziyordu
Bugün sarı yeleklilerin hak aradığı sokaklardan biri de denetleniyordu.
Tüm dükkanlar denileni yapmış, Hitler ve Mussolini’nin resimlerini vitrinlerine asmıştı.
Bir kitapevi hariç.
Gestapo subayı deliye dönmüştü.
Yaşlı kitapçıya ağzına geleni söylüyor, tehdit ediyordu.
“Yarın ya o resimler asılacak, ya da burada öleceksin!”
Yaşlı kitapçı başını öne eğdi, ses etmedi.
Kendisine verilen Hitler ve Mussoli’nin afişlerini aldı.
Aldı almasına da, akşam eve gittiğinde kara kara düşünmeye başladı.
Kültür ve sanatın düşmanı olan iki faşist liderin fotoğrafını vitrine asarsa, hem kendisine, hem kitaplara, hem müşterilerine ihanet etmiş olacaktı.
Bunlar değil mi binlerce kitabı yakan?
Bunlar değil mi kitap okuyanlardan nefret eden?
Asamazdı.
Ama asmazsa da kurşuna dizilecekti.
Ayrıca o dükkan tek ekmek kapısıydı.
Evde eşi ve çocukları bu dükkandan gelecek parayla doyuyordu.
Öyleyse ne yapacaktı?
Bu beladan nasıl kurtulacaktı?
Sabaha kadar uyumadı.
Düşündü, taşındı, gün ağarırken dükkanın yolunu tuttu.
Paris’te ılık bir haziran sabahıydı.
Bugün sarı yeleklilerin sömürüye karşı direndiği sokaklar bomboştu.
Esnaf moralsiz bir şekilde kepenklerini açıyordu.
Her dükkanın vitrininde Hitler ve Mussolini’nin afişleri vardı.
Bir kaç saat sonra onlarca Nazi askeri sokağı kuşattı.
Gestapo komutanı araçtan iner inmez soluğu kitapevinin önünde aldı.
Vitrinde sadece 3 şey vardı.
Sağda Hitler, solda Mussolini, tam ikisininin ortasında da Victor Hugo’nun ölümsüz eseri.
Sefiller.
Hitler, Mussolini ve Sefiller.
Sunay Akın’ın yıllar önce anlattığı bir hikayeydi bu.
Gerçek mi, kurgu mu bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var.
Fransa sokaklarında bugün direnen sarı yelekli o çapulcular(!) Hitler, Mussolini gibi aynı amaca hizmet eden günümüzün kravatlı diktatörlerinin en büyük korkusudur.
Çok korkuyorlar.
Nazım Hikmet’in dediği gibi.
“Hiç bir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.”
www.haberhurriyeti.com / SEDAT KAYA
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.