30 Ocak 1919.
İçinde arkadaşlarının da bulunduğu 35 aydın kişinin tutuklanışı, Mustafa Kemal’in siyasi’ faaliyetlerinin sonu, fikri faaliyetlerinin başlangıcı olacaktı.
Fethi (Okyar), İsmail Canbolat ve Mustafa Kemal’in en yakın politika arkadaşları tutuklanıp Bekirağa BölÜğü’nde hapsedilmişti.
Muhalif gazetelerin teşviklerine rağmen, Mustafa Kemal ve Rauf (Orbay) Beylere dokunulmamıştı.
Şişli’deki eve taşınalı 3 ay olmuştu.
Annesi Zübeyde Hanımefendi ve kız kardeşi Makbule Hanımefendi’nin daha güvende olacakları düşüncesiyle Beşiktaş Akaretler’de bir eve taşınmalarını sağlayarak Şişli’deki evinden uzaklaştırdı.
İşgal altında bir yerde, düşman kuvvetlerinin tesiri ve tehdidi altında, memlekete ve millete faydalı hizmetlerde bulunmak ve milli’ menfaatları savunmak .imkansızdı.
O halde memleketi ve milleti kurtarabilmek için başka yollar aramak lazımdı.
İstanbul’a geldiği sırada düşündüğü ve bir süreden beri ertelediği Anadolu ‘ya geçmek ve mili mukavemette bulunmak fikrini yeniden açma zemini oluşmuştu.
Politik teşebbüslerin de sonuç getirmeyeceği sonucu ile yüzleşmek ve çevresinin de görmesini sağlamak için bu inancını eyleme dökmekte yeterince beklediği sonucuna vardı.
İleride iş birliği yapabileceği kişiler arasında fikir yoklamalarında bulunmuş; fakat arzu ettiği ortamı bulamamıştı.
Şişli’deki evin konuğu İsmet Bey idi,
Harita başına geçti ve ona sordu;
“… Hiçbir sıfat ve selahiyet sahibi olmaksızın Anadolu’ya geçmek ve orada milleti uyandırarak kurtarma çarelerini aramak için en müsait mıntıka ve beni o mıntıkaya götürecek en kolay yol hangisi olabilir?”
“Yollar çok, mıntıkalar çok” cevabını verdi İsmet Bey.
İsmet Bey’e kendisini üzen bir şeyi dillendirerek devam etti konuşmasına;
“Nafile … Bir türlü kurtuluş yolunun ne olduğunu anlamıyorlar… Bilmem basiretleri mi bağlanmış, yoksa cesaretleri mi, ümitleri mi yok. .. Hepsi meskenet (miskinlik) içinde. Anlaşılıyor ki, bunlardan hayır yok. .. Biz işimize bakalım “
İsmet Bey’in ardından bir çok yüksek mevki sahibi zevatla görüşüldü Şişli’deki evde.
İçlerinden yalnız eski Bahriye Nazın Rauf (Orbay), Jandarma Umum Kumandanı Miralay (albay) Refet (Bele) Beyler ile bazı firka (tümen) kumandanları ve erkan-ı harp reisleri (kurmay başkanı) Anadolu’da bilfiil (fiili olarak) görev almayı kabul etmişlerdi.Ali Fuat (Cebesoy) Paşa rahatsızlığı dolayısıyla tedavi için emir ve komuta ettiği 20. Kolordu’nun başından izinli olarak ayrılıp Istanbul’a gelmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’da bir milli mücadele temelini atabilmesi için gece gündüz paralanırcasına çalıştığı bu günlerde ona katılmıştı.
O, İstanbul’ da son gecesini de Mustafa Kemal Paşa’nın yan”ında geçirir.
O akşam Mustafa Kemal Paşa’nın evinde davetli olarak Rauf (Orbay) Bey’de bulunmaktadır.
Akşam yemeğinden sonra saatlerce konuştular.
Kemal Paşa eğer bir vazifeye kendini tayin ettiremezse, Anadolu’da en itimat ettiği bir kumandanın yanına gideceğini ve ilk defa işe oradan başlayacağını söylüyordu.
‘Paşam, ben ve kolordum daima emrindedir’, dedi Ali Fuat.
Mavi gözleri parladı.
Yerinden kalkıp hararetle elini sıktı Ali Fuat’ın.
‘’Beraber çalışacağız Fuat.”
Veda sırasında Mustafa Kemal Paşa, “Bu kolordunun başında bulunmalısın, bundan sonra ehemmiyetli şeyler olacaktır. Kolorduna hakim ol. Etrafına emniyet ver. Hele halk ile yakından temas et” diyerek Ali Fuat Paşa’yı Anadolu’ya uğurladı.
Mustafa Kemal’in yaşadığı gerilimin sıkıntıları, fiziksel olarak sağlığına yansır olmuştu.
Şişli’deki evde mide humması rahatsızlığı nedeniyle tedavideyken Kazım Karabekir Paşa Erzurum’a hareket etmeden önce, (11 Nisan 1919) Mustafa Kemal Paşa’ya Şişli’deki evinde veda ziyaretine uğrar.
Arkadaşına, hiç bir siyasi toplantısına katılmamış ve kararlarından habersiz olmasına rağmen aynı fikirde olduğunu gösteren vaziyetin geniş bir değerlendirmesini yapar.
Sonra da kararını açıklar;
“Paşa Hazretleri,’ben Şark’tiki ismi kolorduya tahvil olunan (değiştirilen) ordunun başına geçiyordum. Bu ordunun bir kolordusu benim mütarekeden evvel kumanda ettiğimdir. Diğer kolordu fırkaları da vakit vakit emrlmde bulunmuştur.
Şark’ın Ermeniler’den istirdadında(geri alınmasında) bulunmaklığım dolayısıyla ordu kadar halkın da pek büyük emniyetine ve muhabbetine mazharım. Vaziyetimizin vehametini İstanbul’ da durdurmak imkansızdır. Burada ancak itilafın arzularını tatbikten başka bir şey yapılamaz.
Halbuki Şark’ta milli bir hükümetin esasını hazırlamak ve ordunun kuvvetini de muhafaza ederek vahim sulh şartları karşısında milli istiklalimizi kurtarmak için mücadeleye girişmek mümkündür.
İtilaf,Devletleri’nin Anadolu istilasına kalkışacaklarını ümit etmiyorum. Çünkü istila maksatları olsa ellerindeki büyük kuvvetlerin gerek Dicle ve gerekse Fırat boylarından ve her tarafı kuvvetsiz sahillerimizden muzafferane yürüyüşlerine ne mani vardır? Bence muharebenin fazla devamına muktedir değillerdir. Gerek milletler gerek ordular artık yorgun bir halde istirahata geçmişlerdir. Şarka kuvvet sevkine halk manidir.
Terhisler dolayısıyla Şark’taki orduları zayıflatmıştır. Avrupa gazetelerindeki münakaşalar bunu gösteriyor. İngiltere’den Şark’a gönderilmek istenilen bir kıta itaat etmeyerek dağıldığını Paris gazetelerinden okudum. Bence mesele Ermeni ve Rumlarla boğuşmaktan ibaret kalacaktır. Şark’taki Ermeni ordusunu teslim-i silaha mecbur ettikten sonra, Garp’taki Yunan ordusunun teşebbüslerine göğüs gerebiliriz. Ümidim hilafına İtilaf Devletleri’nin de işe karışmaları cihetine gelince:
Bu fikir bizi İstiklal harbine girmekten menetmemelidir. Bu vazife milletten daha ziyade bir kumandanlara düşüyor. Çünkü: Henüz Anadolu’da müdafaa kudretini havi ordularımız vardır. Silahımız, cephanemiz bitmiş değildir.
Son fişeği atmadan teslim oları bir kale kumandanı nasıl vatan haini addolunursa, biz de ona benziyoruz. Çünkü Anadolu bir kale, biz de onun kumandanlarıyız. Henüz ikmal-i namus etmiş sayılmayız. İşte bu düşüncelerle ben Şark’a gitmek için aylarca uğraştım. İngilizlerin Şark’taki Ordu Kumandanı Şevki Paşa’nın kaldırılmasını istemeleri bu fırsatı verdi.
Kararım şudur:
Şark’ta muhtelif namlar altında birtakım teşekküller başlamıştır. Medeni alemin nazır-ı dikkatini celbe çalışan erbab-ı hamiyettem (iyilik Ve yardım sevenler) de fiilen istifade edebiliriz. İstanbul’daki Milli Blok ve sair yerlerdeki bu kabil teşekküllerden de sonraları aynı istifade kabil olur.
Evvela Şark teşekküllerini Erzurum’ da birleştirerek herhangi bir tehlikeye karşı bir milli taarruz hazırlamayı düşünüyorum. Yani bir milli Türk Hükümeti esası. Eğer istiklalimize dokunulmaz, yalnız Şark vilayetleri tehlikeye düşerse, derhal Erzurum’da bu milli hükümet faaliyete başlar ve ben de milli hükümetin emrinde bir ordu kumandanı olarak Şark’ın müdafaasını deruhte ederim (üstüme alırım).
Eğer tahminim vechile tehlike bütün vatan için görülürse, çıkacak hükümet yeni bir Türk milli devleti olur ve bizler de bütün vatanın müdafa vazifesini deruhte ederiz. Böyle bir şekilde meselenin halli tabii daha güçtür ve bütün arkadaşlarımızın Anadolu’da kıtaları başlarında bulunmaIarı lazımdır .. Derhal ilk fırsatta Şark’taki tehlikeyi bertaraf ederiz.
Bütün kuvvetler Garb’a tevcih olunabilir (yöneltilebilir). Ben bu vaziyette Şark’taki rolümü muvaffakiyetle yapabilirim. Garp meselesi açık kalmıyor. Zat-ı samilerinden ricam da bir an evvel sizin de Anadolu’ya geçmeliğinizdir. Her makamın namuslu siması, genç kumandanların Anadolu’ya atılmasına taraftardır. Bunun için derhal sizin bir vazife ile gitmeniz mümkündür. Eğer mümkün olmazsa, hususi bir tarzda da gelebilirsiniz.
Evvela Erzurum’ da toplanalım ve milli hükümet esasını kuralım. Ben Trabzon ve Erzurum’ da, siz gelinceye kadar bu esası hazırlarım.’’
Mustafa Kemal Paşa, ‘Evet bu da bir fikirdir’ dedi.
Kazım Karabekir ‘Paşam fikir değil, karardır. Ben işe başlıyacağım ve ikmal-i namus için uğraşacağım. Eğer iş tasavvur ettiğim gibi basit çıkmaz da İtilaf Devletleri işgalleri başlarsa bile Şark’taki milli Türk Hükümeti kolay kolay mahvolmaz. Ve bu suretle Türklüğün ölümü mukadderse, pek pahalıya mal edilir. Erzurum dağlarında durmazsak Ermenistan dağlarında, bu yeni Türk Hükumeti yine yaşar.
Paşam İstanbul’da çok kalmayınız ve buradaki diğer kumandanlar üzerinde de müessir olarak bir an evvel Anadolu’yu kuvvetlendirelim. Birçok batmış miletler istidlallerine kavuşurken, asırlar doldurucu muazzam tarihi olan Türk Milletini kurtaralım. ‘
Mustafa Kemal Paşa’nın karşısındaki, ilk defa kafasından geçenleri bu kadar açık, net kendisine kelimesi kelimesine tekrarlayan bir silah arkadaşı idi.‘’Vaziyet size hak verdiriyor. İyi olayım. Gelmeye çalışırım’’ dedi.
Karabekir, sordu;
‘Paşam o halde tek dağ başı mezar oluncaya kadar mücadele, şahsi ve milli namusumuzu ikmal için ’ya istiklal ya ölüm’ ahdında birleştik değil mi?
11 Nisan 1919 günü Şişli’deki o evde o an Milli’ Mukavemet başlamıştı.
*.*.*.*
Gemi 1878 yılında İngiltere’nin Glasgow kentinde (İskoçya bağımsızlığını ilan ettikten sonra bu bölge İskoçya sınırları içerisine girmiştir) Mac. Intyre Paisley – Huston ve Cardett gemi tezgahlarında 21 sıra numarası ile 279 grostonluk yolcu ve yük vapuru olarak inşa edilmişti.
Geminin ilk sahibi “Dussey and Robinson” şirketi gemiyi “Torocaderto” adı altında 5 yıl çalıştırmıştı.
1883 yılında Yunanistan’da H. Psicha Preus Firmasına satıldıktan sonra “Kymi” adını alarak, geminin Londra’da olan kaydı Pire Limanına alınmıştı.
1890 yılında H. Psicha Preus firması gemiyi başka bir Yunanlı firma olan Cap. Andereadis firmasına satılmıştı.
12 Aralık 1891 tarihinde kaza sonucu batmış, aynı yıl içerisinde yüzdürülmüştü.
Kymi adı ile “İstanbul Rama Derasimo” firmasına satılarak İstanbul limanına kayıt edilmişti.
1894 yılında Pire Limanındaki kayıt o zamanki Deniz Yolları İşletmesi anlamına gelen “İdare-i Mahsusa”ya nakledildi.
Türk bayrağı çekilerek, adı “Kymi” den “Panderma” olarak değiştirilmişti.İdare-i Mahsusa’nın statü değiştirerek 28 Ekim 1910 yılında “Osmanlı Seyrüsefain İdaresi” (Osmanlı Denizcilik İşletmesi) olunca geminin adı “Panderma”, “Bandırma” olarak değiştirilerek posta vapuru haline getirilmişti.
Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının Samsun’a götürmek için eldeki olanaklara uyularak Bandırma Vapuru ayrılmış ve geminin kaptanlığına da 01.05.1919 tarihinde İsmail Hakkı Kaptan atanmıştı.
Mustafa Kemal Paşa tarafından Şişli’deki evine çağrıldı.
Kaptan eve vardığında Paşa tarafından nazik bir şekilde karşılanarak, üzerinde haritalar bulunan bir masaya oturması işaret edildi.
Yol boyunca gemi mümkün olduğu kadar kıyıya yakın bir rota izleyecekti.
Bunda amaç düşman savaş gemilerinin muhtemel saldırılarından korunup en hızlı yoldan karaya ulaşmaktı.
Yolculuk Samsun’da noktalanacaktı.
Muhtemel bir tehlike anında Sinop’a çıkabilirlerdi.
*.*.*.*
Şişli’deki evden aldılar onu.
Akaretler’de oturan annesi Zübeyde Hanımefendi ve kız kardeşi Makbule Hanımefendi’ye veda etmek için Beşiktaş’taki evlerine gitti önce.(Bugün bu ev Akaretler’den Maçka’ya çıkan cadde üzerinde olup kapısının bir köşesinde, mermer levhada Mustafa Kemal Paşa’nın Anne ve Kız kardeşinin burada oturdukları yazılıdır.)
Onlarla bir süre görüştükten sonra, Karargahı ile beraber, Beşiktaş Vapur İskelesi’nden Askeri yollamanın bir motoruna bindi.
Kız kulesi açıklarında bekleyen Bandırma Vapuru’na geçerek, Süvari İsmail Hakkı Kaptan’a hareket emrini verdi.
100 yıl önce bugündü.
16 Mayıs 1919.
O vapur.
Bandırma Vapuru.
Samsun’a hareket etti İstanbul’dan.
Bandırasına Türk Bayrağı çekilinceye kadar, ömrünün 11 yılını Yunan Bandırası ile denizlerde geçirmişti o vapur.
İlahi takdir diyelim.
www.haberhurriyeti.com / OĞUZ ÖRNEK
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.