Kimi aileler vefatlarından sonra mallarının miras hukukuna göre değil de, kendi istekleri doğrultusunda paylaştırılması için, malların paylaşımını bizzat kendileri sağlıklarında yaparlar. Yani, kendileri ile daha çok ilgilenen, hastalığında yanlarında bulunan çocuklarıyla, tamamen ilgisiz olan, ziyaretlerine dahi gelmeyen çocuklarına eşit oranda mal kalsın istemezler. Bunun için de kendileri ile daha çok ilgilenen çocuklarına sağlıklarında, aslında bağışlama yoluyla ancak tapuda satış göstererek taşınmaz devrederler.
Tarafların aslında bağış olan gerçek iradelerini saklayarak, görünürde bir satış sözleşmesi yapmalarına “muvazaalı satış” denmektedir.
Muvazaa kelimesi Arapça kökenlidir ve “danışıklık” anlamına gelir. Muvazaalı satış da “danışıklı satış”ı ifade eder.
Mirasçılardan Mal Kaçırmak Amacıyla Muvazaalı Satış
Muvazaa, Türk Borçlar Kanunu'nda düzenleme altına alınmıştır. Buna göre, bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesi ve yorumlanmasında tarafların gerçek, ortak iradeleri esas alınır.
Muvazaalı satış sözleşmesi de, tarafların gerçek iradesini yansıtmadığı için kanuna göre hükümsüzlük sonucunu doğurur.
Sözleşmenin hükümsüzlüğünü taraflar veya bu sözleşmede hukuki yararı olan üçüncü kişiler ileri sürebileceği gibi hâkim de muvazaayı re’sen (kendiliğinden) göz önüne alabilir.
Miras bırakanın bazı mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak için aslında bağışlamak istediği gayrimenkulü tapuda satış sözleşmesi ile devretmesi hali, uygulamada sık karşılaşılan bir durumdur. Böyle bir durumda, hak sahibi mirasçılar satış sözleşmesinin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, muvazaalı satışın iptali davası açabilirler. Hemen belirtmemiz gerekir ki bu dava, miras bırakanın ölümünden sonra da açılabilmektedir.
Muris Muvazaası davasında, muristen taşınmazı devralanın ekonomik durumu araştırılarak, taşınmazı satın alma gücünün olup olmadığına bakılır. Yine bu davada taşınmazın tapuda gösterilen satış bedelinin gerçek değerini yansıtıp yansıtmadığına bakılır. Zira, taşınmazın satış bedelinin, gerçek değerinin oldukça altında gösterilmesi satışın muvazaalı olduğuna karine teşkil eder.
Yani, satış sözleşmesinin devralan tarafının, taşınmazı satın alacak maddi gücünün olmadığının, devredenin ise maddi gücünün iyi olması sebebiyle satış bedeline ihtiyacı olmadığının ve taşınmazın satış bedelinin gerçek değerinin oldukça altında gösterildiğinin ispat edilmesi halinde, satış sözleşmesinin muris muvazaası nedeniyle hükümsüzlüğüne ve mahkemece tapunun iptaline karar verilir.
Ancak bazı durumlarda yukarıda saymış olduğumuz şartlar somut olayda bulunsa dahi, muris muvazaasına karar verilmez.
Ailesine Bakan Kişiye Taşınmazın Devri, Muris Muvazaası Olarak Değerlendirilemez.
Miras bırakanın sağlığında bakımının yapılması sebebiyle, mirasçısına duyduğu minnetle taşınmazını devretmesi halinde muris muvazaasından bahsedilemez.
Zira, muris muvazaası davasının temel amacı, miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma amacının olup olmadığının tespit edilmesidir. Bu halde miras bırakanın mirasçısından mal kaçırma saiki ile değil, ona duyduğu minnetle devir işlemini gerçekleştirmesi sebebiyle, satış işleminin geçerli olduğunu söyleyebiliriz.
Satışa konu edilen bir malın devrinin bir bedel karşılığında olması gerektiği kuşkusuzdur. Ancak, satışa konu malın karşılığının mutlaka para olması gerekmez, bu karşılık mal veya hizmet olarak da verilebilir. Miras bırakanın bakım ve ihtiyaçlarını karşılayan kişiye, taşınmazını devretmesinde mirasçılarından mal kaçırma amacı bulunmadığından bu devir geçerlidir.
Hemen belirtmek gerekir ki, devredilen malın miras bırakanın tüm mal varlığına oranı ve bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı da devrin geçerliliğinin tespitinde oldukça önemlidir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Kararı İle ‘Miras Bırakanın Mirasçısına Duyduğu Minnetle Taşınmazını Devretmesi Halinde, Devrin Geçerli Olduğu’ Hususu İçtihatlaşmıştır.
Mirasçısından mal kaçırmak amacıyla muvazaalı satış iddiasıyla açılan davalarda çıkan kararlar sonucunda Yargıtay Hukuk Daireleri, bu gibi durumlarda muris muvazaasından bahsedilemeyeceğine ilişkin birçok karar vermişse de, YHGK 2017/1247 Esas, 2020/47 Karar sayılı ve 23/01/2020 tarihli kararı ile bu konuya son noktayı koymuştur.
Buna göre, annesine ve babasına bakan evlada, tek bir gayrimenkulün satış yoluyla devri muvazaalı olarak kabul edilemez.
Şöyle ki, davacı ve davalının kardeş olduğu somut olayda, tarafların babaları 2006 yılında vefat etmiş olup, sağlığında üzerinde ev bulunan 9150 m2 büyüklüğündeki 366 parsel sayılı taşınmazını kendisi ile birlikte oturan küçük oğluna satış suretiyle devretmiştir.
Bunun üzerine davacılar, murisin diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak bu işlemi yaptığını, miras bırakanın mal satmasını gerektirir makul bir sebebinin bulunmadığını, aynı zamanda davalının da taşınmazı satın alacak ekonomik gücünün olmadığını, satış bedeli ile gerçek değer arasında önemli fark bulunduğunu ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuşlardır.
Buna karşılık davalı, 25 yıldır fırıncılık yaptığını, anne ve babası ile aynı evde yaşadığını, annesinin son 4-5 yılını yatalak ve felçli olarak geçirdiğini, bu süreçte davacının Almanya’da olup maddi ve manevi olarak anne ve babası ile ilgilenmediğini, kendisinin çalışarak biriktirdiği para ile kendi ailesine baktığı gibi anne ve babasının geçimini de sağladığını, dava konusu taşınmaza bina inşa ederek birinci katını kendi imkânları ile tamamladığını, murisin taşınmazı satarak elde edeceği para ile kendisi ve eşinin bakım masraflarını karşılayacağını söylemesi üzerine taşınmazın başkasına gitmemesi, ve de anne ve babasının evsiz kalmaması için taşınmazı alarak onlarla aynı evde yaşamaya devam ettiğini belirtmiştir.
İlk derece mahkemesince, satış bedelinin illa ki para olması gerekmediği, davalının anne ve babasına bakmasının da bir karşılık olması sebebiyle olayda muris muvazaası bulunmadığı değerlendirildiğinden davanın reddine karar verilmiştir. Ancak Yargıtay 1. Hukuk Dairesince, murisin başkaca mal varlığı olmadığından, bu devrin mirasçıdan mal kaçırma olduğu ve temlikin muvazaalı olduğuna hükmedilerek karar bozulmuştur.
İlk derece mahkemesince, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin kararına uyulmaması ve verilen kararda direnilmesi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na taşınan olay bakımından Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca, özel bakım ve hizmetin semen olarak değerlendirilmesi gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğuna karar verilmiştir.
Böylelikle, miras bırakanın mirasçısına duyduğu minnetle taşınmazını devretmesi halinde, mirasçının bakım ve hizmetinin semen olarak değerlendirilmesi gerektiği, böylesi durumlarda muris muvazaasının bulunmadığı ve devrin geçerli olduğu hususlarının “içtihat” haline geldiğini söylememiz mümkündür.
Av. Çiler Nazife Koşar / [email protected]
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.