Hiç kimse Uluslararası Para Fonu’nu sevmez, zaten sevseydi bu kötüye alamet olurdu. IMF ulusal hükümetler açısından ‘son başvurulacak kredi mercii’ olduğu için, bu kuruma ancak başı belada olanlar başvurur. Ve son başvurulacak kredi mercileri katı olmak zorundadır. İstediğiniz değil ihtiyacınız olan miktarı verir ve süreç içinde sizi kendinizi toparlamaya zorlar. Cana yakın ve sevimli bir IMF bu işi yapamazdı.
Ama bunun tersi mutlaka doğru değildir. Herkesin IMF’den nefret etmesi onun işini iyi yaptığı anlamına gelmez. Asya krizinin başlamasından bu yana IMF’nin rolüyle ilgili birçok şikayette bulunulmuştur.
Birincisi, IMF Tayland, Kore ve Endonezya’ ya çağrıldığı zaman derhal kemerlerin sıkılmasını ve büyük bütçe açıklarından kaçınmak için vergilerin yükseltilmesini, harcamaların kısılmasını talep etmiştir. Bunun neden programın bir parçası olduğunu anlayabilmek güçtü. Çünkü Asya’ da (bir yıl sonra Brezilya‘da yaşanacak olanın aksine) IMF dışında hiç kimse bütçe açıklarının önemli bir sorun olduğunu düşünmüyordu. Ne yazık ki, bütçe ilkelerine uyma çabasının bu ülkeler üzerinde etkisi iki kat daha olumsuz oldu.
İlkelere uyulan yerdeki etki, talebin azaltılması sebebiyle durgunluğun derinleştirilmesiydi. Uyulmayan yerlerdeki etki ise işlerin kontrolden çıktığı şeklindeki anlayışın gereksiz yere güçlendirilmesi ve piyasadaki paniğin desteklenmesiydi.
İkinci olarak IMF krizle sarsılan ekonomilere kredi vermenin koşulu olarak ‘yapısal reform’ yani, para veya maliye politikalarının çok ötesine geçen yapısal değişiklikler talep etmiştir. Bu reformlardan bazılarının, mesela mali yapısı bozulmuş bankaların kapatılmasının finans kriziyle ilişkili olduğu tartışmasızdır. Fakat, Endonezya’ da olduğu gibi, başkanın kimi yakınlarına karlı işlerin tekelinin bırakılması uygulamasına son verilmesi türünden taleplerin IMF fermanında yer almasının, varsa bile pek az anlamı vardır. Örneğin, Endonezyalıların sigaralarına karıştırmayı sevdiği karanfil tekelinin kötü bir şey olduğu ve faaliyetini sürdürmekte olan ahbap-çavuş kapitalizminin çarpıcı bir örneğini oluşturduğu doğrudur.
Peki, ama bunun Endonezya para birimi rupiahtan kaçışla ne ilgisi vardır?
Eğer o zamanın IMF yetkililerine yaptıkları şeyler konusunda ne düşündüklerini soracak olursanız, yapılan her şeyin güveni yeniden tesis etme çabasının bir parçası olduğunu söyleyeceklerdir. Bütçe açıkları o an için piyasaların umurunda değildi, ama onlar kısa süre sonra umursanacağını düşündü. Göze fazlasıyla çarpan bir kayırmacılık ve yolsuzluklarla mücadele gösterisinin de ülkelerin piyasaları yöntemlerini gerçek anlamda değiştirdiklerine ikna etmeleri açısından önemli olduğunu sandılar. Bu durum hükümetlerin ciddiyetlerini kanıtlayabilmek için kendi kendilerine acı çektirmesi ve çekilen acının acil sorunlarla bir ilgisi olsun olmasın olarak bile tanımlanabilir. Bunun temel nedeni de piyasaların güveninin ancak bu yolla kazanabileceğinin düşünülmesidir.
Dolayısıyla IMF kurtarma operasyonunun iki önemli parçasını beceriksizce yapmış oldu. Fakat gerçekten önemli olan konular faiz oranları ve döviz kurlarıydı.
İşte IMF’nin icraatı…
Asya’ da, ülkelere paralarınızın değerini her ne pahasına olursa olsun koruyun demedi. Fakat yatırımcıları paralarını çekmemeye ikna etmek için faiz oranlarını yükseltmelerini, hele başlangıçta fazlasıyla yüksek düzeylere çıkarmalarını söyledi. IMF’ yi yüksek perdeden eleştirenlerden bazılarına göre ASYA ülkelerinin yapabilecekleri ve yapmaları gereken şey tıpkı AVUSTURALYA’nın yaptığı gibi paralarının değerinin yatırımcılara ucuz gelmeye başlayıncaya kadar düşmesine izin vermeleriydi. Bunu yapmış olsalardı büyük çöküş asla yaşanmayacaktı.
IMF buna karşılık olarak ASYA ülkelerinin AVUSTURALYA olmadığını söyledi. Bu ülkelerin paralarının kontrolsüz biçimde düşmesine izin vermek ‘hiperdevalüasyonlara’ yol açacak, sonuçta hem yoğun finansal sıkıntılar (çünkü birçok sektör dolar üzerinden borçlanmış durumdaydı) baş gösterecek hem de enflasyon hızla yükselecekti.
Bu gerekçelendirmedeki sorun elbette, yoğun finansal sıkıntının yüksek faiz oranları ve neden oldukları durgunluk sayesinde zaten yaşanmış olmasıdır. Dolayısıyla IMF en iyi koşullarda bir kısır döngüden ancak başka bir kısır döngü yaratarak kaçınmıştır.
Serra Aytac / [email protected]
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.