Yaklaşık yirmi yıl oldu, din olgusunu her şeyin önüne koyan bir iktidar tarafından yönetiliyoruz...
Peki, diğer her şey bir yana, din açısından bugün geldiğimiz nokta nedir?..
İnsanların kafasındaki din algısı, bugün ne durumda?..
Cahil, mesleksiz, muhtaç yığınlar ve açıkgöz bezirganlar dışında, gerçek ve samimi mütedeyyin kitle, gelinen durumdan memnun mudur gerçekten?..
Öyle ya, her taraf cami, İmam Hatip dolu, en önemli kriter 'alnı secdeye değmek'...
'Dindar kişi' daha ne ister ki?..
...
Ama, sanırım öyle değil!..
Çok önemli bir şeyler eksik kaldı...
Hatta, dahası; yitirildi!..
Ve öylesine fena yitirildi ki, tekrar bulmak artık neredeyse mucize!..
Akıl, mantık, emek, bilim, araştırma, sorgulama eşitlik, adalet, hak, hukuk gibi kavramları geçtim. Onların inanç sistemleriyle ilişkileri hep sorunlu zaten...
Peki ya vicdan, hoşgörü, ahlak, paylaşım, yardımseverlik, iyilik, doğruluk gibi din olgusu içinde yer aldığı iddia edilen kavramlar?..
Onlara ne oldu?..
...
Din -ne yazık ki!- sadece biçime, görüntüye indirgendi...
İçerik, öz unutuldu...
Daha doğrusu, sistematik olarak unutturuldu!..
...
Senin yarattığın, sırtını dayadığın kitle eğitimsiz, biatçı... soru sormaktan, kendisine ezberletilenin ötesini aramaya, anlamaya, tartışmaya çalışmaktan yoksun ise...
Yani; düşünmüyor, yaratmıyor, üretmiyor ise...
Eh, o zaman ne yapacaksın?..
Onlar, eğer şanslılarsa, onun bunun torpiliyle buldukları basit işlerde karın tokluğuna çalışıp, senin 'gönlünden kopan' sadakayı bekleyecekler umutla...
Ve aradan sıyrılan bir avuç uyanık açıkgöz (ama yine yarat(a)madıkları ve üret(e)medikleri için!) etrafta ne bulurlarsa vahşice yağmalayarak, yaratan ve üreten toplumların o çok hoşlarına giden ürünlerini satın alacak ve böylece (kendilerince!) üst düzey bir yaşam sürdüklerine inanacaklar...
Haa, hiç hak etmeden elde ettikleri ve tam da yüzden bir türlü sindiremedikleri, taşıyamadıkları ve sürekli kaybetme korkusu içinde yaşadıkları makam ve servetlerin gücüyle (ve korkusuyla!) boş teneke misali sağa sola atıp tutacaklar bir de!..
...
Durum budur!..
Doğrusu; bu noktadan ileriye gitmek, güzel, mutlu, refah dolu günler hayali kurmak pek mümkün değil...
Mümkün olmadığı gibi, düşünen, yaratan ve üreten toplumlarla aradaki makas da sürekli (ve bir daha kapanmamacasına!) açılmakta...
Eğer kişi her şeye muktedir yüce bir gücün varlığına inanma ihtiyacı duyuyorsa, buna kim karşı çıkabilir ki?..
Hem, neden karşı çıksın?..
Ama aynı zamanda; kendisinin, çocuklarının, torunlarının, içinde yaşadığı toplumun ve insanlığın geleceği üzerine endişeleri (ve güzel beklentileri!) olan herkes, gidilen yolun varacağı menzilleri hesaplamak ve o yönde kararlar vermek zorundadır sanırım...
Son pişmanlık fayda etmez...
Etmeyecek!..
Ki, bir sürü örnekleri var, apaçık görüyoruz işte...
Murat Hiçyılmaz / [email protected]
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.