İtalyanca tercüman rehberken anılardan bir demet…
ROBERTO
Önce Atina’yı gezmişler sonra gelmişlerdi İstanbul’a. Kaynaşmıştı kırk kişi. Turda içinde dört öğrenci arkadaş da vardı. Öğrencilerden biri orman fakültesinde üçüncü sınıfta okuyordu. Roberto idi adı. Son derece görgülü idi. Çok kibardı. Kapı gibiydi. Orman fakültesinde okuduğundan, Roberto önce Rober’e sonra Rob’a, sonra Ro’ya ve en sonunda da R’ye dönüşmüş. Ve Rıııı diyorlardı kısaca. Ayıyı anımsatmak için.
Turdakiler de takılıyordu Rııı diye. Kariye camisini anlattım. Bitirince turun en yaşlı bayanı sordu bana; “Yapıldığı 536’dan beri buraya hiç Rııı girmiş midir?”.
Yanıtladı en arkada duran Roberto: “İlk girip soran siz oldunuz sevgili bayan.”. Sevgili yaşlı bayan gülmekten gelemedi kendine bir süre.
OTOBÜS
Ankara’dan başlayacak tur için sabah dokuzda yetişmiştim ancak lüks otelin önüne. Bağırıyordu İtalyanlar…
- Ne bu rezalet böyle!
- Domuz muyuz biz!
- Domuzdan daha beter olduk!
- Yok mu bir sorumlu?
- İtalya’ya dönünce bunları gazetede yazacağım.
- Rehber de gelmedi daha.
- Hemen dönelim İtalya’ya. Rehber gelsin söyleyelim.
Doğruca müdürün odasına gittim. Ne olduğunu sordum.
- Gelişiniz gecikince tur şirketini aradım. Arkadaşım Luigi’yi çağırdım. Ne olduğunu anlatmaya başlarken siz de geldiniz. Luigi elimi sıkarken Türkçe ‘Günaydın” dedi.
- Şaşırmayın ben de Türk’üm. Ama İtalyan aileden. İstanbulluyum ben de.
- Tanışmayı sonraya bırakın. Ne olduğunu anlatayım…
- …ve otobüs sürücüsü kavga ettiği için şimdi karakolda. Hemen bu otobüsü bulmuşlar. Biraz yavaş gidecek. İki saat sonra yeni otobüs yetişecek. Hepsi bu.
- Sen dur. Ben konuşayım İtalyanlarla. Senin de konuyu yeni öğreneceğini söylerim. Önce yan taraftan çıkalım. Şu otobüsü bir de ben göreyim.
Çıktık yan taraftan. Donduk kaldık! Lüks otelden çıkıp böyle bir otobüse binmek, “attan inip eşeğe binmek” deyimine rahmet okutuyordu.
Sordum: “Ne dersin Luigi?”.
- İtalyanlar yaygaracıdır biraz. Ama bu kez yüzde bin beş yüz haklılar. Bu iş tazminata kadar gider.
Gittik çok haklı olarak bağıran çağıran İtalyanların yanına. Seslendi:
- Dinler misiniz lütfen? Ben de İtalyanım.
Durulur gibi oldu İtalyanlar…
- Müdür bey arkadaşım. Sabah ziyaretine gelmiştim. Bu tatsız olayın tanığı oldum. Haklısınız. Bana yapılsa ortalığı yıkardım. Ancak önce nedenini öğrenmeliydim.
Sordu en öndeki genç. “Neymiş?”.
- Buraya gönderilen otobüsün sürücüsü garajdan çıkmış. Beş dakika sonra iki arabanın çarpışmasına tanık olmuş. Altı kişi yaralı. Tanık olarak kaçmamış. Ayrıca yaralıları otobüse bindirip hastaneye götürmüş. Şirketine hastaneden telefonla otele gidemeyeceğini bildirmiş.
Şirket hemen boş otobüs aramaya başlamış. Yeşilöz Kasabası’na giden Umut beyin otobüsünün olduğunu duymuşlar. Arabayla kasabaya 15 kilometre kala durdurmuşlar. Sorunu anlatmışlar. Yeşilözlüler “Onlar bizim de konuğumuz” demiş. Yürüyerek kasabaya yola çıkmışlar.
Yola çıktıktan iki saat sonra da yeni otobüs size yetişecek.
Bir alkış koptu İtalyanlardan. Gözleri yaşlandı. Özür dilediler.
Luigi sürücü Umut beye anlattı dediklerini.
- Ama dediklerin doğru değil Luigi.
- Baba pişmiş aşa su katma. İtalya – Türkiye maçı var. İtalya’nın kazanmasını ister misin?
- Hiç ister miyim!
- Baba o zaman kapa çeneni! Haksızlığımızı tatlıya bağladık işte. Üstüne üstlük biz haklı çıktık.
SOPRANO
Sultanahmet Camisi’ni ve At Meydanı’nı gezdirmiştim. Bir saat dinlenme ve resim çektirmek için mola vermiştik. Alman Çeşmesi’nin karşısında çay kahve için toplanacaktık. 45 dakika sonra toplananlar söyleşirken söz Frank Sinatra’nın en iyi şarkısı My Way’e (Yolum’a) denince turdaki soprano Frank Sinatra’nın sesiyle söyledi. Koptu alkışlar…
Gaza gelmişti soprano. Önce ağacın arkasında bir kedi gördü.
Başladı miyavlamaya… Sonra bir kurbağa gibi vıraklamaya... Fil gibi, maymun, martı gibi ses çıkarmaya… Bülbül gibi ötmeye…
O sıra annesinin kucağında zırlayan bir çocuk geçiyordu. Sustu. Sonra “Bir tek bebekleri taklit edemiyorum. Bu sesleri nerelerinden çıkarıyorlar anlayamıyorum.” dedi.
Tura birlikte katıldığı annesinin sesi duyuldu; “Bebekken gaz çıkarır gibi zırlıyordun. Haydi! Deneyebilirsin…”.
Ve başladı soprano gaz çıkarır gibi zırlamaya…
ANIT
Çıktık Yeşilköy Havalimanı’ndan yola sabah dokuzda. Sahil ve Boğaz turuyla Sarıyer’de öğlen yemeğine…
Yaşını başını almış bir bey yakınıyordu herşeyden… Böyle havalimanı olur muymuş... Böyle yol olur muymuş… Böyle Galata köprüsü olur muymuş… Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camisi’nin deniz doldurularak yapıldığını da belirttim. Yakındı gene: “Bir cami için deniz mi doldurulur!”.
Geldik İnönü Stadı ile Dolmabahçe Sarayı yol ayrımına. Trafik polisi akışı Taksim’e yönlendiriyordu. Otobüs tam önünde durunca sordum. Akaretler yokuşunun başlangıcında kanalizasyon çalışması varmış.
Bu ne biçim stadla başlayan yakınlamaları sürdü Atatürk Kültür Merkezi’ne kadar. Taksim’deki Divan Oteli de “yakınma oltası”na takıldı. Yakışmıyormuş Taksim’e.
Ve yükseldi sesi birden: “Kim yaptı bu anıtı? Zevksizlik örneği!”.
Tam o sıra en önde oturan bayan döndü geriye. Konuştu tane tane…
- Beyefendi! Roma Havalimanı’ndan başladınız yakınmaya… Uçaktan pilottan yakındınız… İndiğinizden beri herşeyden yakınıyorsunuz… Mesleğiniz anlaşılmıyor.
Ben sanat tarihçisiyim. Bu Taksim Anıtı’nın mimarı İtalyan Pietro Canonica. Pietro Canonica dünyaca tanınmış bir mimar. Ve onurlarımızdandır. Bu sanat yapıtı 1.5 yılın ürünü. Ayrıca kaide ve çevre düzenini Türk vatandaşı İtalyan mimar Giulio Mongeri yaptı. Taksim Anıtı aynı zamanda biz İtalyanların Atatürk’e, Türklere ve kurtuluş savaşlarına saygımızın da bir simgesi. Ve lütfen artık çizmeden yukarı çıkmayın!
Bay Yakınma’nın İstanbul – Truva – Asklepyon - Efes – Aspendos – Antalya Havalimanı hattı boyunca sesi bir daha duyulmadı…
YOL
Türk dostu olarak bilinen Piyer Loti İstanbul’a geldiğinde Eyüp’te yaşardı. 1920’de meclis İstanbul Fahri Hemşerisi unvanını verdi. Altın Boynuz’u gün batışında izlerdi. O tepeye ve yapılan kahvehaneye anısına Piyer Loti dendi.
Piyer Loti Tepesi’ne en manzaralı yol mezarlığın içerisinden geçer. Eyüp’te sola dönünce kaldırım taşlı yoldan çıkılır Piyer Loti Tepesi’ne. Özellikle akşam üstleri turistler burada en iyi renk tonlarını yakalayıp çekebilir.
O akşam üstü de öyle olmuştu. Bol bol resim çektiler ve dinlendiler. Çay, kahve içtiler. Ve geldi sıra dönüşe. Akşam folklor dansları gösterisine gidilecek.
Geriye dönüyoruz geldiğimiz yoldan yokuş aşağı. Turistler gene resim çekiyor… Vardık yokuşun bittiği yere. Bağırdı tur otobüsünün sürücüsü: “OLAMAZ!”.
Olamaz dediği olmuştu. Çıkartılmıştı kaldırım taşları. Otobüsün burnunu çevirecek alan yoktu. Sorduk tavla oynayanlara. Belediye yolu asfaltlayacakmış yarın. İtalyanlar da tepkiliydi. “İtalya’da işlem yapılmadan önce yola uyarı tabelaları konuluyormuş.
Sürücü “Ya Allah rast getire!” diyerek otobüsü Piyer Loti Tepesi’ne kadar geri geri vardırdı. Tepeye varıncaya kadar da bazı İtalyanlar haç çıkarıyordu… Turun en küçük turisti 14 yaşında bir kız çocuğu idi. “Biz neden inip yürüyerek çıkmadık? Otobüs daha rahat çıkardı. Hiç aklımıza gelmedi.” deyince yanıtladı babası: “Biz bunu düşünmedik mi sanıyorsun hazinem?”. Yanıtladı hazinesi; “Telepatiyle mi düşündünüz?”.
ÖĞRENCİ
Rehberlik ettiğim tek akademik turdu. 10’u profesör, 30 öğrenci vardı. Değişik fakültelerden.
Topkapı Sarayı Konyalı Lokantası’nda öğle yemeğindeydik. Hukuk profesörü hukuk sosyolojisini anlatırken “Hukuk sosyolojik bir durum. Hukuk güvenliği önemli. Yargıç yürürlükteki yasaları, bunlar adaletli çözümler içermese bile, uygulamak zorunda olmalı. Ayrıca kendisi de hukuki çözümlere varmak zorunda.” deyince sosyoloji bölümü ikinci sınıfta okuyan bayan öğrenci karşı çıktı:
- Profesör ayrıca kendisi de hukuki çözümlere varmak zorunda. Bu da tamam. Ancak bu görüşün doğruyu tam yansıtmadığını, eksik kaldığını söyleyebilirim.
- Neden?
- Biz İtalyanlar elimizin parmak uçlarını birleştirip sallarsak anlamı ‘hasta mısın, manyak mısın’ demek.
Türkler aynısını yaparsa, ‘yemek çok lezzetli veya çok iyi olmuş’ demek.
Ve Türk, bunu İtalya’da yapıp kavga çıkarsa, karar ne olabilir?
- Dediğin anlamlı. Böyle şeyler hukukumuzda var. Eksik anlatmışım. Bu yanlışı bir daha yinelemeyeceğim. Özür dilerim. Uyardığın için teşekkür ederim.
***
Murat B. Tepebaşılı
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.