Hukukta adalet olmazsa, gerçeği arayanların yolu dikenlidir…
Neden adalet halkın kuşkulu bakışlarından kendini kurtaramıyor?
Evlatları öldürülen ailelerin vicdanında, neden ‘Adil Yargı!’ ve ‘Adil hüküm!’ hep bir kuşku yuvasıdır?
Her hükmün altında bir bit yeniği aramak, geride kalanların beyinlerini niçin kemirsin ölene dek?
Bir katilin ‘İyi Hali’, yargıçları nasıl olur da sakinleştirir ve hüküm, birden kesilen sağanak gibi suçludan yana güneş açtırır?
Suçlu ile maktul arasındaki neden - sonuç ilişkisi mademki yargıcın vicdanına emanettir, niçin öldürülen kadının ‘Ölü Hali’ o yürekte bir gedik açmaz?
Adalet’in terazisi hep ERKEKTEN yana mı ağırdır bu düzende?
Gittikçe kötüleşen kadın - erkek ilişkileri, sanki komşularımızla sürekli çatışmaktan doğan bir kabadayılıkla benzerlikler taşıyor… Toplumsal çatışmacı, kutuplaştırıcı, düşünce ve yaşam farklılıklarından doğan çelişkiler, ekonomik sorunlarla bütünleşip aileleri parçalıyor… Yoksulluktan yılmış insanların, toplumun içinden kaçış ve özgürleşme olanağı da kalmayınca birbirini öldürerek belki ‘Kurtulabilirim’ psikolojisi geliştiriyorlar… Son yirmi yıldır işlenen kadın cinayetlerindeki artış, iktidarın ilgisini ne zaman çeker, nasıl bir yasal önlem düşünür bilemiyorum, ama kadınların da dayanışarak erkeklere karşı caydırıcı önlemler almasın sırası gelmelidir… Birlikte eylem en önemli caydırıcılıktır…
Kadının evde yapması gereken her hizmeti süresiz ertelemesi gibi!
Saygıyı ve sevgisi kazanana dek mücadele…
Ne yitirirsiniz?
Ölmekten daha iyidir…
***
Haber Hürriyet’i olarak gündeme getirdiğimiz, büyük umutlarla desteklenen ‘KADINLAR KATİLİNİ TANISIN’ seferberliğimiz, bilim insanlarının da katkıları ve yol göstericiliği ile tüm hızıyla sürüyor… Kadın cinayetlerinin biraz olsun azalması bizim gerçek amacımız… Adaleti makamında bulamayan (!), tek başına, olası katiliyle boğuşmak zorunda kalan kadınlarımız ve genç kızlarımız için bir yeni umut arayışındayız…
İlk aşkı kelebekler gibi toprağa değmeden yaşayanlar için bir pırlanta yüzükle başlayan, masa başında EVET haykırışıyla sürdürülen mutluluk, önceleri çok güzeldir…
Ömürlerinin sonlarına değin bu sevdanın süreceğini sananlar da elbette çoktur… Lakin yaşam bin takla bir külah, insanı palyaçoya çeviriyor… Önünüzde diz çöküp sizden yaşamınızı dileyen o adam, yıllar sonra bambaşka bir yüzle karşınızdaki koltukta oturabilir… Şiddet uygulayabilir… Sizi seven o değilmiş gibi başkalaşabilir… Neden, niçin, nasıl olur, ne adi adammış? Demeye fırsatınız olmadan ‘sonuna dek mutluluk’ umudu uçmuştur pencereden…
Aileniz ‘Kader’ desin, siz ‘Kısmet ve şansızlık’ deyin bir kadın daha kenara itilmiştir…
Bilimsel eğitimin önemini yitirdiği, dinsel dayatmaların ve özentilerin ilgiyle karşılandığı bu topraklarda el yordamıyla koca seçmek, dayağı yiyince onu boşamak, çocukları alıp yeni bir yaşam kurmak isteği ne yazık ki kadın için zor bir seçim olmuştur… Erkeğin siyaseti de, adaleti de, hukuku da, sosyal yaşamı da egemenliği altına aldığı düşünülürse, kadınlarımız özgür değildir…
Kadınlarımız artık ‘Korkuların Efendisidir…”
***
Doğurmak mı kutsaldır, yok etmek mi?
Cennetin annelerin ayakları altında olduğuna inanıyorsunuz da, bir kadının yok edilmesine niçin karşı çıkmıyorsunuz erkekler?
Erkekliğiniz, vicdanınızın boyundan daha mı büyük!
Bakın ben anlatayım, kadını öldüren yaratıklara işin özünü…
Kadın akıllı, sen cahilsin…
Kadın vicdanlı, sen hoyratsın…
Kadın güçlü, sen solucansın…
Kadın doğurgan, sen yok edensin…
Kadın anne, bacı, eş…
Sen gözü oynaşta, cebi avantada, kahve köşelerinin müdavimisin…
Kadının yüzünde ilahi bir yumuşaklık, seninki sanki mezarlık duvarı…
Bedeninde doğanın mucizesi var; gözlerinde kilometrelerce mutluluk, yüreğinde tüm acıları dindirecek büyüklükte sevgi fırtınaları…
Ya senin bedeninde ne barınır be adam?
Seksin egemen olduğu bir beyin… Kıskançlık, sahiplenmek ve ‘Ya ben, ya hiç biri…’ sapıklığı…
Zor kazandıysan, bırakmak istemezsin, kendine güvenmiyorsan korkarsın ya be adam!
Şuna yanıt ver bari gözünü seveyim:
“Karını neden 28 kez bıçaklıyorsun? Niçin 15 değil de 28?”
“Bir delikle 28 deliğin yasal hesabı aynı Ağa’m… Öldü mü? Sen ona bak… Namus işi bu, anlamazsın…”
Hınç, kin, intikam, erkeklik gururu, kendi toplumuna yaranmak, gelenekleri yıpratmamak, aile büyüklerine bağlılık, yasaların erkekleşmesi, dinsel dayatmalar ve yüzlerce yıllık feodalizm kalıntıları…
Kadının korkuyla yaşadığı bir ülkede çağdaşlık tartışılır mı?
Hasan Teoman
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.