4 gün önce Duygu Asena’nın ölüm yıldönümüydü. 30 Temmuz 2006’da 60 yaşındayken kaybettiğimiz efsane isim, “Kadının Adı Yok” la zihinlerimize kazınmış, bir kitabının adını ise “Kahramanlar hep erkek” koymuştu…
Evet maalesef Türkiye’de “Kahramanlar hep erkek!”
Ama centilmenlikte, zarafette, sporda, sanatta, bilimde değil…
ŞİDDET VE CİNAYETTE…
Erkekliğin kitabı, acizlerin yok edilmesiyle yeniden yazılıyor.
Duygu Asena hayatta olsaydı, bugünlerde gördüğü manzara hakkında ne derdi, az çok tahmin edebiliyoruz. Ama hayatta olanların da artık bir şey yapması gerekiyor.
Gazeteci ağabeyimiz İbrahim Irmak’ın Genel Yayın Yönetmenliği'ni yaptığı Haberhürriyeti’nin açtığı kampanyaya destek olabilmek adına bu satırları kaleme alıyorum.
Ülkemizdeki erkek egemen feodal yapı, Mustafa Kemal Atatürk sayesinde ve Cumhuriyet devrimleriyle bir nebze olsun dizginlenmişti.
1960’lardan itibaren her alanda olduğu gibi “karşı devrimciler”, intikamını Cumhuriyet kurumlarıyla birlikte kadınlardan da almakta gecikmedi.
Siyasiler dahil, her alanda kendinde konuşma hakkı görenler, neredeyse her gün “Bir kadın nasıl olmalı, nasıl yaşamalı” fetvaları verdiler.
1980’lerden itibaren bu ülke maalesef, Atatürk’ün işaret ettiği İsveç, Norveç, Danimarka gibi olmak yerine, Afganistan, Pakistan’a benzemeyi tercih etti. Bu tercih bilinçsizdi denemez.
Atatürk Türkiyesi’nde modern kıyafetleriyle “vals” yapabilen kadınların yerini, giderek eve kapanan, çalışma hayatından uzak duran, sadece “nasıl yaşaması gerektiği dikte edilen” kadınlar aldı.
Erkeklerin kimyasına ilkel çağlarda “savaş ya da kaç” dürtüsüyle yerleşmiş olan “maçoluk” ve “barbarlık”, yıllar içinde uygun koşullar bulduğu için yeniden hortladı.
Ekranlarda ikide bir duymaya alıştığımız “Bedelini öderler”, “Bedelini ödeyecekler” sözleri de şiddet dilinin hakim olmasında büyük rol oynadı.
“Şiddet egemen” toplumda olan her zaman “aciz”lere oldu. Bu zulümden nasibini de ilk önce onlar aldı: Kadınlar ve hayvanlar… Çünkü seslerini çıkaramıyorlardı, işkenceye, katliama “dur” deme güçleri yoktu.
Onları koruyacak 2 şey vardı. Birincisi hayvan hakları yasası, diğeri İstanbul Sözleşmesi…
Maalesef birincisi bir türlü çıkarılmadı, çıkarılacağı da yok… Diğeri de kaldırılmak isteniyor.
Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Emine Bulut, Pınar Gültekin… Daha niceleri…
Yurdun bir çok yerinde, işkence görmelerinden, tecavüze uğramalarından, katledilmelerinden haberimiz bile olmayan hayvanlar…
Toplumun her kesimine yayılan bölünmüşlük ve karşıtlık, kadına şiddetle ilgili konuda da kendini göstermekte gecikmedi.
İstanbul Sözleşmesi, AKP’yi de ortadan ikiye böldü.
Asıl üzücü olan; kadınların sırtından, başörtüsü meselesine çözüm bulma vaadiyle iktidara gelen AKP, İstanbul Sözleşmesi’ni, cinsel yönelim korkularıyla, yine kadınlar üzerinden tartışmaya açtı ve kendi saflarındaki bazı kadınlardan da destek buldu.
Çünkü kadınlara bir takım “hak”lar getiren İstanbul Sözleşmesi, AKP’nin “hak tanımayı pek sevmeyen” siyasetine uymamaya başladı. AKP, zaten sözleşmenin bazı yükümlülüklerini de yerine getirmemişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın yöneticisi olduğu KADEM, sözleşmeyi savunurken, oğlu Bilal Erdoğan’ın yöneticisi olduğu TÜGVA, sözleşmeden çıkılmasını istedi.
AKP’li siyasetçiler ve yandaş yazarlar arasında da tam bir bölünmüşlük hakim.
Kızların diri diri toprağa gömüldüğü İslam öncesi devirlerden sonra İslamiyetin yücelttiği, Atatürk’ün erkeklerle eşitlediği kadınlar, ne yazık ki son 20 yılda giderek artan bir şekilde “erkek şiddetinin” kurbanı oldu, olmaya devam ediyor.
Türkiye’de hakim olan bu “şiddet dili”ne dur demenin, bir şeyler yapmanın zamanı gelmedi mi?
Böyle giderse, yakında “Diyanet İşleri Başkanımın bile elinde kılıç var. Bende niye olmasın” zihniyetindeki barbarların, kadınları kılıçla doğradığına da şahit olursak şaşırmayın!...
Baydu Can
4 Ağustos 2020
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.