“… İnsan bir kentte olduğundan daha yalnızdır bozkırda. Ağaçsız alanda, göz alabildiğine görür, engelsiz. Ottur, börtü böcektir ayaklara sürünen, kir değil. Hele yarışmaksızın yaşamının hiçbir şeyle değişilmeyen iç huzuru… Asansörde, tanımadığın üst kat komşularınla göz göze gelmemek için aynalara sığınmadan çıkabilir misin evine?Bozkırın sonunda ulaştığın yer özgürlüğündür, yalnızlığın değil…” (sy.108) (*).
Günümüz insanı, ciddi biçimde yer (konum) sıkıntısı çekiyor. Sanatın temel sorunlarından biride bu aslında; bireyin konumlanamayışı. Sanatlardan, en çok edebiyat türü yazılar (roman, öykü ve şiir) etkileniyor ve söylemine katıyor bu sorunu, dense yanlış olmaz. Son yıllarda çıkan bazı edebiyat yazılımında ve türlerinde olan kitaplarda daha net, bu söylemim gözleniyor gibi… Yer bulamama, konumlanamama hali. Kentli kişinin kaçışı, yalıtılışı, inzivaya çekilişi, ada arayışı… Kendisiyle, yakın çevre, komşu, site mahalle ve pazarla uyumsuzluğu, çelişkilere tepki vermesi, postmodern dayatmalara türeyen krizin sendromudur!
Yukarıda girizgâh kısmında yer alan paragraf, ‘Gönül Çatalcalı’nın son zamanlarda yazmış olduğu, oysa yıldızı son günlerde bir hayli parlayan öykülerle yoğunlaşan (24 öykü) kitabı ‘Tutunmak’ tan alıntı… Ancak, birçok öyküyle bütünleşen kitabın içeriğinde yer alan, küçük anekdotlardan… ‘Bozkır’(*)…
Yazarın, insanı okurken adeta okumaya teşvik eden bu kitabını okurken düşündüm bunları. Hiçbir kente uyum sağlayamayan bireyin dramatik kaçışına, göçüşüne tanık oluyoruz adı geçen kitaptaki öykülerde, yazılan ve birbirinden anlamlı küçük anekdotlarda… “İnsan bir kentte olduğundan daha yalnızdır bozkırda…”(*). ‘Kaotik zaman arifesi!’ diye tanımlanan, günümüzün vahşet koşullarına başkaldırı, için için seziliyor. Umudun, hümanist, yani insancıl özellikleri yok edilip unutulması temel endişe ve tepki nedenidir. Yaşamın değersizleşmesi, bireyin, uygulanan psikolojik erozyon ile hiç’leştirilmesi sonucu oluşan, travma belirtileridir, izleğin omurgasına yerleşen gerçeklik.
Birbirinden güzel öyküleri içeren kitapta yer alan ve küçük bir köşede adeta yazmamı bekleyen, sansürsüz ve özgürce savrulan, okudukça dağarcığımıza değişik atmosfer içinde çeşitli ve duygulanım yüklü anlamlar yükleyen bir anekdottu yakaladığım! Liriksem birhazzın perçinlediği ‘Bozkır’(*) paragrafı; daha önce, bu sayfaların okurlarınca bellektedir umarım, ‘dostlara kızmaktan ziyade, kızacağımız ve bizi üzenin zaman olduğunu belirtmiştim!’. Ve bu sözümde de ne denli haklı olduğum bir kez daha, sevgili ve değerli kalem ‘Gönül Çatalcalı’ tarafından yazılan öykü kitabı ‘Tutunmak’ ta yer alan, yukarıda alıntıladığım paragrafla bir kez daha ortaya çıkmış oldu…Çünkü bir şeylere ulaşamamanın yakınması, zamanın yetersizliğinden kaynaklanıyor.
“… Bir sabah duvarlarını yıkmaya geldiler, ellerinde sivri aletlerle. Orasından yokladılar, burasından uğraştılar, şişler soktular, ama ona bir türlü ulaşamadılar, düşürmeyi başaramadılar. Sığınağını her türlü baskına karşı kat kat sağlamlaştırmıştı çünkü. Tetikteydi yeni saldırılara da. Dışarının homurtuları kendi iç sesleriyle birleşip büyüyordu her geçen gün…” (sy.90) (**).
Kitaba adını veren öyküyü, kısaca betimlemeye çalıştığım bir anekdot… ‘Tutunmak’ adlı öyküden kısaca aldığım bu paragraf ve içeriğinde anlatılan oylumlu öykü, net ifadelerle ne güzel anlatılıyor, adeta her koşullarda yaşama ve bir yerlere tutunabilmenin lirikselliğini!
‘Çatalcalı’nın özeleştiri nüansları taşıyan; “… Tetikteydi yeni saldırılara da!” sözleri, öykülerin ve yazar kişisinin nihilist başkaldırısı gibi algılanabilir. ‘Bozkır’ mı ya da yaşanılanların toplamında ‘Tutunmak’ mı peki, günümüzün kentlisi için biçilmiş konumsuzluk kaftanı? Yersizlik / Yurtsuzluk kefeni simgesi ‘deli gömleği’ni düşündürürken, soruya yanıt da veriyor, ‘Tutunmak’ öykü kitabının da yer alan tüm öyküler ve ‘Tutunmak’ (**) adlı öykü… Ve bu öykü de, grotesk bir düşünceyle öykünün içinde oluşan bireyin hal ve ahvali! Biçilmiş kefen, biçilmiş kaftanla aynı anlamı taşıyor kesinlikle: olağan bezginlik portresine yakıştırılan, yaklaştırılan prototip kişinin hali.
Küresel gelişme, anamalın dayatma korosu, sinsi saldırganlığıyla biçimlendiriyor toplumsal dokuyu: herkes yerine, aşağıya doğru… Daha, daha da aşağıya kaymalı ki yukarıda kalan süzme azınlık, kendi üst kolonisini zevkle yapılandırabilsin. Yaşatabilsin. Modern koşulların baş müsebbibi varsıllık otoritesi, ötekini gömme seansını izleyebilsin sırça katından. Bireyin iç sıkıntısı, ruhsal ve bedensel çöküşü, nasılsa birilerinin hedonist beklentilerine denk getiriliyor sonuçta. Bunun karşıtıysa, ne yazık ki nihilist kapanıştır. Militarist totaliter sistemin ‘makul’ bulup reva gördüğü ekonomik atmosferde yaşamı(nı) sorgulayan kişinin kapanışı. Ne ki her sorgulayış bilinç ve direnç etkinleşmesine yol açar. Öyleyse, şiir söz alır, alacaktır. Acıya ve haksızlığa karşı savaşım sürecinde, hem yara hem de bilinç sağaltmak sorumluluğuyla yüz yüzedir kahramanımız.
Kitaptaki tematik gerekçelendirmeyi böylece özetlemeye çalıştıktan sonra, dönüyoruz ‘Gönül Çatalcalı’nın kitabına ve dirim serüvenine adım attığı yerin ruh halini, İzmir hangi düzlemde karşılar? “… Dışarının homurtuları kendi iç sesleriyle birleşip büyüyordu her geçen gün…” (**) diyerek, sıkıntılarını ve adressizliğini netleştiriyor. İnsan yaşamında, çevre faktörünün uyguladığı presi, yakıcı baskıyı ya da (çok nadiren) tekdüzeliği anlamak gerekir. İlişkiler nerede en derin güvensizlik yaratıyorsa, orada yazar kişi için cehennem hüküm sürecektir. Varoluş adına olumsuz belirtiler hep bir ‘alkol kışı’ çağrıştırsa da… Modernliğin şehirlerarası darboğazı okunacaktır, göçebeliğin doğurttuğu nice güzel kalemlerden. Hayat, ‘Tutunmak’ ta baştan… Betonla çeliğin sıktığı boğaz daralmaktadır. Kirlenme, kendi kurallarını, girift oyunlarını izletecek, zehrini yedirecektir topluma. Kaçışı yoktur artık, belirsiz güzergâhta da olsa, yol yürünecektir.
Bağlamda ise; Amansızca tüketilen hayat ve hayalleri, kentli bireye haz yanılsamasıyla sunulur. İllüzyonun ayrımına varan, ilk varan ve sezgilerini öteki insanlara anlatmayı dert edinen yine Yazar’dır!
Meraklısına
; Çeşitli öykü ödülleriyle bizi karşılayan, değerli kalemşorum ‘Gönül Çatalcalı’; çeşitli yazıları, öyküleri, deneme ve güncel yazılarıyla birçok dergide yazdı. Halen de yazmaktadır. Edebiyatçılar Derneği Üyesi de olan yazar, 2006 yılında yayımlanan ilk öykü kitabıyla okurlara ve edebiyat dünyasına merhaba demiştir.
Çalışmalarına ve kendisine başarılar dilerim…
www.haberhurriyeti.com / MUSTAFA GÖKÇEK
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(2)Aydoğan Yavaşlı - Valla ben hiçbir şey anlamadım. M. Gökçek’i anlamak gerçekten zor. Bişeyler söylemek istiyor amaaa…Ne?
Mustafa Gökçek - Haklısın kardeşim, demek oluyor ki ikimizin de anlağın da oluşan dağarcık, bu yazıları anlamaya yetmiyor. Ben de anlamadım. Demek ki anlayanların kültür seviyeleri her ikimizden de yukarılarda…
Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.