Mondros’ta imzalanan ateşkes antlaşması ile başta Anadolu’da olmak üzere bir direniş başlamış, Kuvvayı Milliye Hareketi, yani “Milli İrade” kavramı ortaya atılmıştı. Türk Milleti bu antlaşma karşısında eli kolu bağlı kalmayı kabullenememiş, 600 yıl sonra belki de ilk kez, halife yani padişahın ağzına bakmaksızın tamamen kendi iradesiyle direnişe geçmiştir.
Bütün yaşamını Türk Milletine adayan Mustafa Kemal o müthiş öngörüsüyle bu durumu da çok süratli olarak görmüş ve Milli Mücadeleyi sadece emperyalizme karşı “Bağımsızlık” mücadelesi olarak değil, aynı zamanda saray ve sultana karşı da bir “egemenlik” mücadelesi yürütmek için önderlik etmeye karar vererek yürütmüştür. Çünkü Atatürk, Türk Milleti'ni asırlardır baskı altında tutan iki kuvvetten birinin “saltanat”, diğerinin de “emperyalizm” olduğunu düşünüyordu.
CUMHURİYETİ TARİF ETMİŞTİ…
Atatürk, 29 Ocak 1921'de TBMM'de yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Milletimiz asırlardan beri iki baskıcı kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzülmekte ve acı duymakta idi. O kuvvetlerden birisi doğrudan doğruya memleket ve milleti yönetmek iddiasında bulunan baskıcılar (sultanlar); ikincisi bütün bir emperyalist ve kapitalist âlemdir. Asırlardır bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet tabii ki gayet zayıf bir haldedir.”
Atatürk’ün kafasında daima “Millet” mevhumu vardır ve Türk Milletinin artık bir birey hüviyetine kavuşturulması ve kendi kendini idarede yetkili olması düşüncesi vardı. Aslında bu düşüncenin açık adı “cumhuriyetti.”
SİZ ÜMMETSİNİZ…
Lozan’da masaya oturulduğunda emperyalistler “siz ulus devlet kuramazsınız, çünkü siz ümmetsiniz” diyorlardı. Bu sözü söylemek öyle durup durduğu yerde çıkamazdı, belli ki yeni Türkiye’nin yönü emperyalistlerce de görülmekteydi.
Atatürk Nutuk’ta; “ (…) Böyle bir hükûmetin kurulmasında, ana ilke, kuvvetler birliği teorisidir. Zaman geçtikçe bu ilkelerin taşıdığı kavramlar anlaşılmaya başladı. İşte o zaman tartışmalar ve olaylar birbirini kovaladı.” diyerek Cumhuriyeti şöyle anlatır.
“Şunu bildirmek istiyorum ki, hükûmetin kurulması ile ilgili bir teklif ileri sürmeden önce, duygu ve düşünceleri göz önünde bulundurmak zorunluluğu vardı. Bu zorunluluğa uymakla birlikte, asıl maksadı saklı tutan teklifimi bir önerge halinde sundum. Kısa bir tartışma ile ve bazı itirazlara rağmen kabul edildi.
Bu önergeyi bugün gözden geçirecek olursak, orada esaslı ilkelerin tespit ve ifade edilmiş olduğunu görürüz” diyerek açıklıyor ve “İzin verirseniz, bu ilkeleri burada birer birer belirterek sayacağım” diyerek madde madde açıklıyor.
1- Hükûmetin kurulması zorunludur.
2- Geçici olarak bir hükûmet başkanı seçmek veya Padişah’a bir vekil tanımak mümkün değildir.
3- Meclis’te yoğunlaşan millî iradenin, doğrudan doğruya vatanın kaderine el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir kuvvet yoktur.
4- Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar. Meclis’ten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir hey’et, hükûmet işlerine bakar. Meclis başkanı, bu hey’etin de başkanıdır.
Not: Padişah ve halife, baskı ve zorlamadan kurtulduğu zaman, Meclis’in düzenleyeceği kanunî esaslar çerçevesinde durumunu alır.
Efendiler, bu ilkelere dayanan bir hükûmetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükûmet, millî hâkimiyet temeline dayanan halk hükûmetidir. Cumhuriyettir.” (Nutuk-Söylev Cilt-III Onuncu Baskı, s, 588. Türk Tarih Kurumu Basımı )
KARARINI AÇIKLIYOR…
Atatürk cumhuriyetin ilanı kararını da Nutuk’ta şöyle anlatıyor:
“ (…) Yemek sırasında : ‘Yarın Cumhuriyet İlân edeceğiz’ dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal düşünceme katıldılar. Yemeği bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşları görevlendirdim.
Yaptığım programın ve verdiğim talimatın uygulanışını göreceksiniz!
Efendiler, görüyorsunuz ki, Cumhuriyet ilânına karar vermek için, Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü onların da aslında ve doğal olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe etmiyordum. Hâlbuki o sırada Ankara’da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan Cumhuriyet’in ilân edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi saydılar.”
KANUN TASARISINI İSMET PAŞAYLA BİRLİKTE HAZIRLADI...
Atatürk’ün yine NUTUK’taki ifadesiyle nakledelim:
“ (…) O gece, birlikte olduğumuz arkadaşlar erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya’da misafirdi. Onunla yalnız kaldıktan sonra, bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)‘nun devlet şeklini tespit eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim: Birinci maddenin sonuna, ‘Türkiye Devleti’nin Hükûmet Şekli Cumhuriyet’tir’ cümlesini ekledim. Üçüncü maddeyi şu yolda değiştirdim: ‘Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, Hükûmetin ayırdığı idare kollarını Bakanlar aracılığıyla yönetir.’
Bundan başka Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun temel maddelerinden olan sekizinci ve dokuzuncu maddelerle de değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı:
Madde- Türkiye Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi, yeni Cumhurbaşkanı‘nın seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden seçilebilir.
Madde- Türkiye Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Bu sıfatla, lüzum gördükçe Meclis’e ve Bakanlar Kurulu’na başkanlık eder.
Madde- Başbakan, Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar, Başbakan tarafından ve yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından hepsi birden Meclis’in onayına sunulur. Meclis, toplantı halinde değilse, onaylama Meclis’in toplantısına bırakılır.”
Bu maddelere, komisyonda ve Meclis’te din ve dil ile ilgili bildiğimiz bir madde de eklenmiştir.
Atatürk, cumhuriyet, demokrasi ve halkçılığı eş anlamlı olarak kullanıyordu. Cumhuriyeti “halk hükümeti” ve “demokratik hükümet” olarak tanımlıyordu.
Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi Cumhuriyetin ilanı haberi (30 Ekim 1923)
Atatürk, bazı bölümlerini bizzat kaleme aldığı ve 1930'larda liselerde okutulan “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında demokrasiyi şöyle tanımlamıştı:
“Demokrasi (Halkçılık): Demokrasi esasına dayanan hükümetlerde hâkimiyet halka, halkın çoğunluğuna aittir. Demokrasi prensibi, hâkimiyetin millette olduğunu başka yerde olmayacağını gerektirir. Bu suretle demokrasi prensibi siyasi kuvvetin, hâkimiyetin kökenine ve yasallığına değinmektedir. Demokrasinin tam ve en bariz şekli cumhuriyettir.”
Aynı kitapta demokrasiden “daima yükselen bir denizi andırmaktadır” diye söz ediyordu.
13 Temmuz 1923'te The Saturday Evening Post yazarı Isaac Marcosson'a verdiği mülakatta “Emperyalizm ölüme mahkûmdur. Demokrasi insan ırkının ümididir” demişti.
SAĞLIĞINDA NEDEN GERÇEK DEMOKRASİYİ KURAMADI…
Tarihçi Sinan Meydan bunu da şöyle anlatıyor:
“- Çünkü gerçek demokrasi için önce tam bağımsız bir vatana ihtiyaç vardı. Atatürk önce tam bağımsız bir vatan bıraktı.
- Gerçek demokrasi için saltanat sız, hilafetsiz bir parlamenter sistem gerekiyordu. Atatürk TBMM'yi açtı, saltanatı ve hilafeti kaldırdı, cumhuriyeti ilan etti, CHP'yi kurdu. Muhalefet denemesiyle çok partili sistemi denedi.
- Gerçek demokrasi için toplumsal eşitlik gerekiyordu. Azınlıkların, yabancıların, saray elitlerinin ayrıcalıklı olduğu, Türklerin, halkın ezildiği bir ortamda gerçek demokrasi kurulamazdı. Atatürk önce halkçılık ilkesiyle toplumsal eşitliği sağladı.
- Gerçek demokrasi için okur-yazar, aydınlanmış bir topluma ihtiyaç vardı. Atatürk harf devrimi, Millet mektepleri, Halkevleri vb adımlarla toplumsal aydınlanmayı gerçekleştirdi.
- Gerçek demokrasi için ağalık, şeyhlik düzeninin yıkılması, toprak reformunun yapılması, feodal sistemin tasfiyesi gerekiyordu. Atatürk feodal düzeni yıkmak için mücadele etti.
- Gerçek demokrasi için kadın erkek eşitliğinin sağlanması gerekiyordu. Atatürk, devrimleriyle, kadını esaretten kurtardı.
- Gerçek demokrasi için laiklik şarttı. Atatürk laik bir düzen kurdu.
- Gerçek demokrasi için ordu ile siyasetin ayrılması gerekiyordu. Atatürk ordu ile siyaseti ayırdı.
- Gerçek demokrasi için özgür düşünce gerekiyordu. Atatürk, çağdaş eğitimle ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür’ nesiller yetiştirmeye çalıştı.
- Gerçek demokrasi için sağlıklı bir toplum gerekliydi. Atatürk önce hastalıklarla mücadele etti.
- Gerçek demokrasi için sağlam ve bağımsız bir ekonomi gerekiyordu. Atatürk çok kısa sürede sağlam bir ekonomi kurdu.
- Gerçek demokrasi için kuldan birey, ümmetten millet yaratmak gerekiyordu. Atatürk, devrimleriyle bunu başardı.” (https://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/sinan-meydan/cumhuriyetimiz-2068695/)
Atatürk'ün yaşadığı çağda, dünyada gerçek demokrasi yok gibiydi. 1930'larda Avrupa'da faşizm çağı yaşanmaya başlanmıştı. Buna rağmen Atatürk, o faşizm çağında Türkiye'de demokrasinin altyapısını hazırladı.
Türkiye'nin kurtuluşu, bağımsız ve laik cumhuriyeti korumakla, gerçek demokrasiyi kurmakla mümkündür.
YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ’IN SAHİBİ CUMHURİYETTİR…
Türkiye Cumhuriyetini salt bir cumhuriyet olarak düşünmek çok hafif kalır. Bizim cumhuriyetimiz, Milli Mücadelede bir ölüm-kalım savaşı sonrası elde edilmiş bir cumhuriyettir. İçinde kan vardır, gözyaşı vardır, ateş vardır, kül vardır. Bizim cumhuriyetimiz işte bunlarla yoğurulmuştur. Emperyalist karşıtı bir zaferin eseridir.
Bizim cumhuriyetimiz; laiktir, akıl ve bilim vardır, yani daima çağdaşlık ve uygarlık yönündedir.
Bizim cumhuriyetimiz kadınlık onurunu kadınlarımıza teslim etmiş bir cumhuriyettir.
Bizim cumhuriyetimiz “Yurtta barış, dünyada barış” sloganının dünyadaki sahibi bir cumhuriyettir.
*
Reçete bellidir,
Çare Atatürk ilkelerindedir.
Çare Atatürk’ü düşünmekte, Atatürk gibi düşünmektedir.
CUMHURİYETİMİZİN YÜZÜNCÜ YILI KUTLU OLSUN.
Refazettin Çığır / [email protected]
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.