Biat Kültürünün Yükselişi: Daha Eşit Olan Hayvanlar

George Orwell, "Hayvan Çiftliği" adlı eserinde, "Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir" ifadesiyle, eşitlik kavramının nasıl manipüle edilebileceğini ve bu eşitsizliğin toplumsal yapıyı nasıl bozabileceğini mükemmel bir şekilde anlatır. Bu ifade, günümüzde de birçok toplumda karşımıza çıkan, sorgulamadan itaat eden ve biat eden kültürün sembolü haline gelmiştir.

Bu yazıda, modern dünyamızın "daha eşit olan hayvanları"na, yani baronlara, şirketlere ve yöneticilere nasıl bu denli güç kazandırdığımızı, ve bu gücün, tüketici toplumunu nasıl etkilediğini inceleyeceğiz.

Eğer sorgulayıcı ve birleşimci bir kültürü teşvik etmezsek, Orwell'in karanlık distopyasının gerçek olma ihtimalini de göz ardı etmemeliyiz.

Sağlık, Savaş ve Teknoloji Baronları

Bu baronların her biri, toplumun farklı alanlarına hakim. Sağlık baronları, hayat kurtaran ilaçları ve tedavileri kontrol ederken, savaş baronları, kaos ve yıkımın getirdiği ekonomik fırsatlardan yararlanıyor. Teknoloji ve medya baronları ise bilgiye erişimimizi kontrol ediyor. Ancak, bu güçlerini kullanırken, onları destekleyen bir kitle olmasaydı bu kadar etkili olabilirler miydi? Belki de asıl mesele, bu baronların varlığı değil, onlara bu denli güç veren toplumun kendisidir.

Din Baronları

Din, toplumun manevi ihtiyaçlarını karşılamak için var olmuşken, bazı kişiler bu kutsal alanı kişisel çıkarları için kullanıyor. Din baronları, inançları ve korkuları kullanarak toplumu yönlendiriyor. Ancak bu, tek başlarına yapabilecekleri bir şey değil. Onlara bu gücü veren, belki de sorgulamadan inanan kitlelerdir. Bu kitlelerin varlığı, din baronlarını modern zamanların putları haline getiriyor.
Bu baronların güçlenmesinde toplumun rolü ne? Belki de asıl sorun, bu baronların varlığı değil, toplumun bu baronlara verdiği değer ve güçtür. Ancak unutmamalıyız ki, tıpkı çok tanrılı dinlerde olduğu gibi, bu putlaşmış baronlar da toplumun değişen ihtiyaçları ve inançlarıyla anlamsızlaşabilir. Ve belki de, toplumun bu değişimini tetikleyecek olan şey, bireylerin sorgulama ve eleştirel düşünme yeteneklerinin artmasıdır.

Kraldan Çok Kralcı Var

Bir ülkenin yöneticileri, toplumun değerlerini ve kültürünü biçimlendirmede kritik bir role sahip. Ancak bu biçimlendirme sürecinin arkasında, yöneticilere körü körüne destek veren şakşakçılar da bulunmaktadır. Bu şakşakçılar, her karara ses çıkarmadan, hatta bazen bu kararları abartılı bir şekilde öven tutumlarıyla, toplumun gerçek değerlerini ve ihtiyaçlarını göz ardı eden bir 'kraldan çok kralcılık' kültürünü besliyorlar.


Medya, popüler kültür aracılığıyla, bireylerin gerçeklerden saptırılmasında ve bu kraldan çok kralcılık kültürünün pekiştirilmesinde kilit bir role sahip. Öyle ki, gerçek dışı haberler ve bilgiler, toplumun genel inançlarına hizmet eden bir araç olarak kullanılıyor. Böylece, medyanın sürekli oluşturduğu bu algı, bireyleri gerçeklerden uzaklaştırıyor ve onları, yöneticilerin ve baronların etkisi altında birer şakşakçıya dönüştürebiliyor.


Solomon Asch'ın Konformite Deneyi, toplumsal baskı karşısında bireylerin nasıl bir tavır sergilediğini ortaya koymuştur. Deney, bireylerin doğruları bildikleri halde, topluluk baskısı sebebiyle yanlışlara evet deme eğiliminde olduklarını göstermiştir. Bu, "Kral çıplak" demekten daha kolaydır. Ancak unutulmamalıdır ki, suskun kalarak ya da gerçekleri saptırarak, sadece kendi şakşakçı kimliğimize katkıda bulunmakla kalmaz, daha da tehlikelisi, gelecek nesiller için şakşakçı yetiştiren bir kültürün temellerini atarız.


Bu bağlamda, toplumsal baskılara boyun eğmek yerine, bireylerin kendi gerçeklerini, inançlarını ve değerlerini cesaretle savunmaları, toplumun yanlış yollara saptırılmaması için elzemdir. Çünkü toplumsal baskılara boyun eğmek, gerçeklerin göz ardı edilmesine ve toplumun yanlış yollara saptırılmasına neden olabilir.

Yalanın Gücü ve Toplumsal Tepkisizlik

Yapay Zekanın İkili Etkisi: Modern teknolojinin nimetlerinden biri olan yapay zeka, bilgiye erişimi ve analizi inanılmaz bir hız ve doğrulukla gerçekleştiriyor. Bu, bize bir yandan hızla yayılan yalanları saptama yeteneği kazandırırken, diğer yandan da bu yalanların daha sofistike ve inandırıcı bir şekilde üretilmesine olanak tanıyor. Bu durum, gerçek ile yalan arasındaki sınırların giderek daha belirsiz hale gelmesine neden oluyor.

1984 ve Yalanın Totaliter Gücü

George Orwell'in "1984" adlı eserinde de belirtildiği gibi, yalanın toplum üzerindeki gücü inkar edilemez. "Gerçeklik" neyse, iktidar onu belirler. Bu, bireylerin kendi gerçeklik algılarını sorgulamalarını zorlaştırıyor ve yalanları doğru olarak kabullenmelerine neden oluyor. Orwell'in distopyası, yalanın toplum üzerindeki yıkıcı gücünü, bireylerin özgürlüklerinin nasıl kısıtlandığını ve toplumsal tepkisizliğin tehlikelerini dramatik bir şekilde gösteriyor.


Toplumsal Tepkisizliğin Tehlikeleri

Yalanlar karşısında toplumsal bir tepkisizlik hakim olduğunda, bu yalanlar zamanla norm haline gelir. Bireyler, kendi gerçekleriyle yüzleşmekten kaçınır ve toplumun genel kabul gören yanılgılarına uyarlar. Bu durum, bireylerin ve toplumların, gerçek dışı inançlar ve ideolojiler etrafında şekillenmesine neden olur. Bu, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ciddi tehlikelere yol açabilir.

Distopyadan Gerçeğe: Sorgulamanın Önemi

Günümüzde, sorgulamadan itaat ve biat kültürü baronların işine gelmektedir. Ancak bu, toplumumuz için sürdürülebilir bir yol değildir. Toplumların yıkılmasının, bireylerin seslerini yitirmesinin ve özgürlüklerinin elinden alınmasının arkasında bu tür bir itaat kültürü yatar.

Bu konuda en çarpıcı örneklerden biri George Orwell'in "Hayvan Çiftliği" adlı eseridir. Kitapta, başlangıçta eşitlik ve özgürlük için mücadele eden hayvanların, zamanla nasıl baskıcı bir rejimin kurbanı haline geldikleri anlatılır.

"Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir" ifadesi, bu tür bir itaat kültürünün eşitsizliği nasıl meşrulaştırabileceğini gösterir. Aynı şekilde, Orwell'in "1984" romanında da, yalanın ve gerçek dışı bilginin, bireylerin düşüncelerini kontrol etmek ve onları itaate zorlamak için nasıl kullanıldığını görüyoruz.

"Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, cehalet güçtür" gibi çelişkili ifadelerle toplumu nasıl körleştirebileceğini, bireyin gerçekliğini nasıl çarpıtabileceğini gözler önüne serer. Bu eserler, sorgulamamanın ve itaatin, toplumları nasıl parçalayabileceğini ve bireylerin özgürlüklerini nasıl yitirebileceğini ortaya koyuyor.

Eğer bu yolda ilerlemeye devam edersek, Orwell'in distopyaları gibi bir gelecekle karşı karşıya kalabiliriz. Bu nedenle, sorgulayıcı ve birleşimci bir kültür dizayn etmemiz, bu gidişata bir an önce dur dememiz gerekmektedir. Gerçek özgürlüğümüzü kazanabilmemiz için bu kaçınılmaz bir adımdır.

Fehmi Atican | [email protected]

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Fehmi Atican - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.



İZMİR MARKALARI

Şehir Markaları arasındaki yerinizi alın, fırsatı kaçırmayın

+90 (232) 246 82 46
Reklam bilgi