Yeni taşındıkları iki katlı evin balkonuna çıktı Erdal. Ayaklar altındaydı deniz. Çayını koydu masaya. Birkaç yudum içti. Hani başka oluyordu manzarada çayın tadı gecenin bu saatinde.
Dalgalar duyuluyordu… Bir kutsal sessizlikti çevrenin egemeni. Dalıp giderken seslendi birisi;
“Afiyet olsun. Burası çok güzel değil mi?” dedi. Bakındı çevresine. Yoktu kimse. Çevirdi başını. Gülümsüyordu sağına oturmuş bir adam.
“Kimsin sen be? Ne işin var evimde? Defol git! Yoksa iki dakika sonra polis çağıracağım.”.
“Telaşlanma” dedi adam yumuşak sesle. “Sana ve eşine zarar verecek değiliz. Sakin ol. Korkma. Biz Cin ailesiyiz. Burası bizim” deyince bir kadınla iki çocuk belirdi karşısında. “Ve şimdi lütfen eşini çağırır mısın? İçerisinde bulunduğumuz zor açıklanır durumu anlatacağım.”.
Seslendi içeri Erdal anında kurmalı oyuncak gibi: “Simgeee! Gelir misin balkona lütfen?”.
Durdu kapıda Simge: “Ah Erdal! Konuklarımız varmış. Söyleseydin. Değişirdim üstümü.”.
Sordu bayan Cin: “Simge üstünüzdekiler gibi mi? Bakar mısınız cama?”.
Döndü cama Simge. Değişmişti üstü. Şaşırmıştı: “Nasıl oldu öğretin. Bizim kızlara yapayım.”.
Girdi araya Erdal: “Sonra öğrenirsin Simge. Beyefendi çok daha önemli şeyler anlatacak.”.
“Oturun Simge.” diyerek başladı söze bay Cin; “Burayı çarşıdaki Emlakçı’dan kiraladınız değil mi? ‘Ev sahibi yurt dışında, kirayı bana verin’ dedi. Sizden üç aylık güvence parası aldı. Kira sözleşmesi Mert Tan adına değil mi? Mert Tan arkadaşıymış. Doğru değil mi? (Onayladılar)”.
“Emlakçı on ay önce dükkân açtı. Kiralıkları ararken buranın yıllardır boş olduğunu öğrendi. Kapıyı çilingire açtırdı. Burası bizim evimiz. İlk kiracıyı korkutup kaçırttık. Gene kiraladı. Gene korkutup kaçırttık. Siz onuncusunuz. Sesimizi çıkaramadık diye yılan hikâyesine döndük.”.
“Durun! Durun! Ev sahibi sizseniz, neden korkuyorsunuz? Hem kimsiniz siz?”.
“İşte sorun da burada.” dedi bayan Cin. Ekledi: ”Üstün nasıl değişti? O bir gösteri değildi. Biz Cin’iz. Ben Mim Cin, eşim Nin Cin, kızımız CinCin, oğlumuz NicCin. Bunu sonlandıracağız.”.
“Bir oyunla sonlandıracağız. İkinizin beynine de oyunu yüklüyorum… Tamam. Ve perde…”.
“Alooo. Nasılsınız? (…..) Sağ olun. Yerleşiyoruz. Bodrumda altınla dolu çanta bulduk. Bizden öncekilerin. Gelin alın. Simge rahatsız oldu. (…..) Beş dakikaya buradasınız. Bekliyoruz…”.
Zili üst üste çalan Emlakçı’ya kapıyı Nin Cin açtı: “Buyurun içeri girin. Oturun. Soluklanın.”.
“Peki, biraz oturayım. Erdal Bey nerede? Önceki kiracıların çantasını almaya geldim.”.
“On aydır on aileye kiraladığın bu ev, burada gördüğün Cin Ailesi’nin. İnanmıyorsun. Salonun ortasındayım. Masadaki küllüğü kaldırıyorum. Tavana doğru. Yok oldu. Nerde? Ayakucunda. Titriyorsun İnandın. Ailelerin kiralarıyla taşınma paralarını banka havalesiyle Cennetbank’a ödeyeceksin. Olmaz diyorsun, kafanla. Öyleyse canınla ödeyeceksin. ‘Azraiiil… Azraiiil’…”.
O sıra orağıyla kapkara cüppesiyle belirdi salonun ortasında Azrail. “Çabuk geldim değil mi? Emlakcının dedesinin canını aldım, dönüyordum. Çağırdın. Abimsin ya! Bu kez yolcu kim?”.
Hemen telefona sarıldı Emlakçı. Dede sizlere ömürdü. Beti benzi atmıştı Emlakçı’nın. Mumya gibi donup kalmıştı. Fısıldar gibi çıktı ağzında bir “Peki.”. Ve sonra yüzünden saçından bir şeyler defetmeye çalışır gibiydi. Kaşınıyordu öte yandan da ‘ne oluyor bana?’ diyerek…
“Olmaz çocuklar! Cinler inin tepesinden adamın. Emlakçı haydi geç bilgisayara. Aç banka hesabını. Şifren ‘emlaKirasat’. Girdin. Havale tutarı burada yazılı. Oldu. Alıcı Cennetbank. Şimdi gönder. Azrail bu iş tamam. Sana gerek kalmadı. Emlakçı uyumlu çıktı. Gidebilirsin. ”.
“Eyvallah. Abimsin. Ne zaman emrin olursa gelirim” der demez kayboldu Azrail.
Kızgındı Emlakçı; “Beni çarptınız. Mahkemeye vereceğim. Kanıt Cennetbank.”.
“Cennetbank var mı? Bak İnternet’e. Öyle bir banka yok. Ara. Ara… Bulamazsın. Şimdi gir hesabına bak. Parayı bu sabah çekmişsin bankadan. Hem ne diyeceksin polise? ‘beni Cinler çarptı’ mı diyeceksin? Yoksa ‘Cinler tepeme çıktı’ mı diyeceksin? Kim inanabilir sana? Akıl hastanesinden çıkarmazlar seni. Şu çakıl taşıyla dolu çantayı götürmeyi unutma. Yallah!”.
Preveze’de kaybeden amiral Andrea Doria gibiydi Emlakçı. Simge ile Erdal girdi salona; “Sağ olun Cinler. Demek ev bizim artık. Sizse yakındaki Cin’in boşalttığı eve. Görüşelim mi?”.
www. haberhurriyeti.com / Murat Tepebaşılı
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.