Siyah Beyaz Bar’daki görüşmemizden yıllar sonra, Özkök’ün Hürriyet’in Ankara Temsilciliği koltuğuna oturmasına tanık oluyoruz.
Çetin Emeç, çok güvenip Ankara Temsilciliği’ne getirdiği Mehmet Ali Kışlalı’yı gözden çıkarmak zorunda kalmıştı.
Ankara’daki görev devir tesliminde Özkök’ün temsilci olarak çok yararlı olacağını, Kışlalı’nın yardım edeceğini umduğunu söylemişti.
Oysa Kışlalı ertesi gün gazeteye karşı tazminat davası açarak, yani Hürriyet’i mahkemeye vererek gazeteyi terk etmişti.
Özkök, göreve başlar başlamaz mevcut Ankara kadrosunu genişletmek, bazılarıyla yollarını ayırmak için harekete geçmiş, duruma hakim olmak üzere kolları sıvamıştı.
Ben uzun süre Bir Günün Hikayesi köşesine yazmaya devam ettim. Haber Merkezinde rahmetli Soner Girgin muhatabımdı ve işi iyi götürüyorduk.
Benim yazılarımı sadece İstanbul denetleyebiliyordu. Henüz Özkök bu köşeye müdahale edememişti.
O sıralarda Ankara’da Çankaya İlçesi Belediye Başkanı Erdoğan Yavuzlar ile ilgili bir yazı-fıkra nedeniyle Hürriyet’in idare bölümü tepesindeki yönetici ile ters düştük. Yazım, gece yarısı operasyonu ile ilk defa yayından kaldırıldı. Bunu öğrenince Soner Girgin ile telefonda konuştuk.
Erol Simavi’nin sağ kolu sayılan üst yöneci kişinin, (adını vermek istemiyorum) Yavuzlar’ın Mülkiye’den arkadaşı olduğunu öğrendik. Gece yarısı sayfadan çıkarılan şikayet konusu yazıda, evli olan ve karısıyla henüz boşanmamış başkan Yavuzlar’ın, Ankara’da bir bekar kadınla birlikte olmasına dayanıyordu.
Söylenti gerçekti, doğruydu ve yayınlanmasında hiçbir hata-yanlışlık yoktu. Çünkü bu uyarıyı yapan Başkanın davalı eşi, Eskişehir’den telefon etmiş “Biz hala evliyiz, ayrılmış değiliz. Bizim davamız, Eskişehir’den Konya’ya aktarılmış. Haberim bile olmadı. Duruşmalar Konya’da devam ediyor. Yazdıklarınız doğru çünkü ben de bir kadınla yaşadığını öğrendim” demiş, haber doğrulanmıştı.
Bu olaydan sonra ben yazmaktan soğudum. İsteksiz yazıyordum. Soner Girgin’in de ağız tadı kaçmıştı.
Zaten ikimiz için bu köşe ikinci işti.
Ben Ankara Büro şefiydim, Soner de Hürriyet Haber Ajansı kadrosundaydı.
Yani yerimizde rahattık. Ek iş yapıyorduk. Keyif de alıyorduk. Parasal karşılığı da vardı ama son olayda ve köşeye yapılan ilk müdahale ağız tadımızı bozmuştu.
Bir ara yazıları azalttım…
İleride tamamen yazmayı bırakmak niyetindeydim.
Soner Girgin ise biraz daha beklememi söyledi.
Günlerden bir gün Çetin Emeç ve Yazı İşlerinin ağır toplarının Antalya’da toplantı yapacaklarını duyduk.
Hürriyet ile ilgili önemli kararların alındığı bir toplantı olmalıydı sanırım.
Rahmetli Erol Simavi ikinci defa şans verdiği Emeç’i fazla izlediğini sanmıyorum Çetin bey kadrolaşma ve haberlerde istediği hamleleri rahatlıkla yapıyordu ama traj da yavaş yavaş aşağı inmeye başlamıştı.
Hele rahmetli Erol beyi, Cumhurbaşkanı Özal’a yazdığı “ açık mektup”taki ifadeler Hürriyet’e zaten 100 binden fazla traj kaybettirmişti.
Erol bey sonra Ankara’ya gelmiş, Özal’ı ziyaret ederek yaptığının yanlış olduğunu söylemişti.
Hiç unutmam Simavi Ankara’da bizlere “ Bir tek okuyucu kazanmak için gerektiğinde milyonlarca lira öderim ve ben bundan, kaçmam ve kaçınmadım, ama yanlış ve üzücü bir kelime yüzünden 100 bin insanı (okuyucuyu) kaybetmek bana koydu” demişti.
Simavi’ye yürekten hak verenlerden biriydim.
Çok ama çok iyi insandı, patron değil sanki çalışanlardan biriydi. Gerçek gazetecilik kimliğini algılayanlar arasında Ertuğrul Özkök’ün olduğuna ihtimal vermiyorum.
Çünkü Erol beyde “ Kibir” denen illetten zerre yoktu.
(devamı var)
Sezai Bayar