Geçen sezon yazılarımla bir sezonu daha gerilere attık. Yani sonsuz eskiler hanesine. 2017-2018 düzenlemesinden öte, 2018-2019 sezonunun ilk yazısı… Ve geçmiş sezonda belleğimizde oluşan bir tarih kümesi yok artık! Ne bir kurgu, ne de bir kaygı… Artık olmayanın düzeltilmesi, onarılması ve yinelenmesi, doğa yasalarına uymaz çünkü. Çünkü yeni hüzün anlarıyla yeni şiirler aktarıyor zaman. Yeni ekilen çiçeklere, yeni seralara, yeni güneşlenmelere, leylak yüklü bulutlanmalara ve en gizemlisi; yeni düşlere, yeni yeni düş kırıklıklarına… Yaşam acılarla, özlemlerle “önceki” hallere yabancılaşmalarla sürüyorken. Her birey için acı, ama bir o kadar da önemli değil gibi duruyor resme bakıldığında ve hoşgörüye sığınıldığında…
Genç bir şair yakalıyor bu hoşgörü çemberini! Nice şairlerin çemberinden uzak ve nice şair aymazlığıyla övünürken; ‘Buğçe Çalışkan’ bizlere şiir sevgisini yeniden tattırarak, hoşgörüden dem vurur gibi ‘Hiç Mühim Değil’ diyor, birbirinden güzel ve anlamlı şiirlerini kotardığı yeni şiir kitabıyla…
“… Adım yok benim / Kimliğim belli değil / Önce falancanın kızıydım / Sonra filancanın karısı / Şimdi de ana diyorlar adıma / Bir gece içinde / Yüzünü bile bilmediğim bir adama / Birkaç kağıt parçası için sattılar beni / Ellerime kınalar buladılar / Başıma kırmızılar örttüler / Ağıtlar yaktılar acı acı / Döndüler etrafımda Azrail gibi / 13’ümde gelinettiler beni / 14’ümde ana oldum / 15’imde mezar başıma / Bir çaput bağladılar / Adım yok benim / Falancanın kızı / Filancanın karısı / Bilmem kimin anası / Adım hiç olmadı benim…” (sy.47) – (*).
Zaman kavramının, evre olgusunun an’ da salgıladığı kopkoyu karamsarlığa inat, sürüyorken… Süre giden izler bırakır ardında, “söz aşınıyordu, yazıyı seçtim…”
Bilinç denen şey hayatın dönüşümlerini algılayıp iyi okuyabilme, iyi gözlemleyebilme dinamosu mu? Sonrasında iyi aktarabilme… Yoksa başka bir uyanıklık hali mi, o yönlendirici “refleks”? Yaşamakla yaşanılanı anlamlı kılmak arasında, ince ayarlı nakış belleten? “Hayat” adına elbette…
Oldukça karmaşık sayılan böylesi sorulardan sıyrılıp günlük curcunadan uzaklaşmak kolay değil. Hele kendi çıkmazlarında kalakalmışsa kişi. Bir süreliğine de olsa… Kurtarıcı bir dost sözü, bungunluğu dağıtıcı kitap sayfası, şarkı tınısı arar. Şeyler, nesneler kıskacındaki hayatın kirlenmesine ve tükenmesine, tüketilmesine tanıklığıdır sıkıntının nedeni. Vurdumduymaz olmamaktadır, içsel sıkıntının özü… Yaşamak zordur, insan olmak-kalmak zor ve ağır yüktür. Bitimsiz sorumluluk. Haz ve hüzün döngüsünün tutsağı “okuyan canlı” için…
Günlerin tekdüzeliğini bozan kitaplar yetişiyor insanın imdadına. Bir durumu dönüştürmenin süreci, onun yıkımını ve yeni durumun oluşumunu sağlar. İçsel bir devrim mi söz konusu olan? Kişiye göre farklı mı, harareti, coşkusu, sarsıntısı? Bilmem ama benim için kitaptan kitaba geçerlilik kazanıyor zaman ve atmosfer değişiklikleri. Bu satırları yazdıran da yeni bir kitap: ‘Hiç Mühim Değil’, şiir kitabının mimarı genç ve dinamik şair kardeşim ‘Buğçe Çalışkan’…
Serin güz hükmünü pekiştirirken, sıcak şair selamıyla imzalı kitap, zamanıma sunulmuş armağan sayılmaz mı? Sayılır. Söylenecek sözlerin derdine kapılmış, içindeki kemirgenlerle başa çıkmaya kararlı insanlar, eminim kendinden kırıntılar bulur, bulacaktır şiirlerde…
Varoluş serüveninin, gerçekte çevresel ve özdeksel baskıdan / basınçtan kaynaklanan trajediyle örtüştüğünü algılamamıza suflörlük ediyor ‘Çalışkan’ın şiirleri! Ne demeli… Başarıları daim olsun. Ve benim kişisel görüşüm bu şiir kitabı okunmalı!
Meraklısına;
22.03.1997 Tarihinde İzmir’de dünyaya gelen şairimiz; İlk ve Orta öğrenimini İzmir’de Üniversite öğrenimini ise Kocaeli’nde, Arkeoloji Bölümünde tamamlamaktadır. Radyo programları ve kitapları ile makale ve gazete yazıları vardır.