“Vay canına Beril! Bebek deyip geçeriz.”
“Damla aynen. Bebek deyip geçmeyelim. Eee sonra Dora?”.
“Bebek ağlamayla iletişim kurar bilirsiniz. Gereksinimleri düzenli ve sürekli karşılanırsa güven duygusu oluşurmuş. Komşunuzun oğlu Berk sağlıklı bağlanma döngüsü yaşamamış Ezgi.”
“Desene o nedenle davranışlarıyla ilgili sınırlarını bilmiyor. Kimseye güvenemiyor. Karşılıklı ilişkilere giremiyor. Özgüven eksikliği. Kimseyle bağlantı kuramıyor. Anlamlı düşünemiyor.”
“İletişim bozukluğu mu yaşıyor bu çocuk Dora?”
“Aynen Damla. ‘Tepkisel Bağlanma Bozukluğu Hastalığı’ deniyor. İlgisizliği kişiliğine saldırı olarak nitelermiş bebek. Savunmaya geçermiş. Kimseye güvenmezmiş. Güven yerine öfke gelişirmiş. Yalnız kendini düşünürmüş. Oyuncağını paylaşmaz, başkasınınkiyle oynarmış”.
“Bencillik değil mi bu?”
“Bencillik Gözde. Savunma öyle güçlüymüş ki kendisine verilmeye çalışılan sevgiyi alamıyor. Dahası da varmış. Hırsızlık yaparmış. Yalan söylerken gözünüzün içine bakarmış. Pişmanlık göstermezmiş. Ateşten, kandan, silâhtan, kötülükten zevk alırmış. Görünürde sevimliymiş.”.
“Bu doğru. Berk çok sevimli. Demek ki uyumsuzluklarının kaynağı bebekliğinde.”.
“Evet Beril. Oyun hamuru gibi. İlk biçimlendirmede kapısı kilitlenmiş. İçeri girilmiyor.”.
“Denebilirse, bir tür koşullandırılmış olmuyor mu Damla?”.
“Amma yaptın İrem! Pavlov’un köpeklerine mi benzetiyorsun? Hani şu koşullandırma deneyi. Köpeğe yiyecek vermeden sadece zili çalmaya başlar Pavlov. Önce köpek bir tepki vermez. Salya tepkisi göstermez. Sonra zil sesiyle et verir. Daha sonra zil sesiyle köpek salya akıtır.”.
“Dur Beril. Ben anladım sanırım. Deneyin son bölümü şu. Zil sesi köpeklerin alışkanlığını değiştirir. Yemeği görmese de salya akıtır. Olumlu doğal tepki bir amaca yönlendirilmiştir. Yıllar önce bir dergide şu karikatür vardı. Deney odasında camlı bölmede bir kol. Bilim insanı arkadaşına ‘Fareyi koşullandırdım. Kolu çekince peynir veriyorum.’ Camlı bölmedeki fare öteki fareye “İnsanı koşullandırdım. Kolu çekince peynir veriyor.’. Koşullandırma karşılıklı.”.
“Demek istediğimi Gözde özetledi. Bebeğin gereksinimlerinin zamanında karşılanamaması olumsuz tepkiye yol açıyor. Bebeğin algısı olumsuz yönde değiştirilmiş tepkilendirme. Ancak koşullandırma büyürken de, büyüdükten sonra da geçerli. Özellikle küçükken. Eğitildiği gibi davranmıyor mu insanlar? Bu buradaki küçük topluluk için de geçerli. Benzer eğitimlerden geçmedik mi? Ailelerimizin algıları da benzer. O nedenle arkadaşlığımız sürüyor yıllardır.”.
“İrem tam üstüne bastın. Ayağını kaldırayım. Bağlanma evrimsel kökenli bir toplumsal olgu. İnsanları hayvan sürüsünden ayırıp birbirlerine bağlıyor. Birbirimizi yirmi yıldır da tanıyoruz. Hanginize gidersek gidelim, kimin kahveyi nasıl sevdiğini unutmuyor. Sade, orta ve şekerli. Tek tek birimiz hepimizi koşullandırmış olmuyor muyuz? Bu olumlu koşullandırma örneği.”.
“Bir şey diyeceğim ama lafını unutma Dora. Olumlu koşullandırma deyince anımsadım. Yani şu. Öğretilenlerle öğrendiklerimizle biçimleniyoruz. Yeni durum karşısında biçimlenmemize göre tepki veriyoruz. İşte o biçimlenmemiz zihniyetimiz. Zihniyetimize göre adımlar atıyoruz.”.
“Damla tamam da. Bu her şeyi doğru öğrendiğimiz anlamına gelmiyor. Bize öğretilenlerle bizim öğrendiklerimiz ya benim dışımdaki dünyayla uyuşmuyorsa. Siz sormadan bir örnek veriyorum. Ağaç ve boru. Timur ve Ayda. Timur’a ağaç borudur; Ayda’ya boru ağaçtır diye öğretiliyor. Ve bir gün karşılaşıyorlar. Nasıl anlaşacaklar? Gel çık işin içinden çıkabilirsen.”.
“Dora bu tam anlatımlı uçuk kaçık örnek oldu. Hanımefendiler “şu pencereden bakalım; ne görüyoruz’ desem. Hepimiz aynı şeyleri söyleriz. Hep bize öğretilenleri söyleriz. Şimdi dikkat edelim. Bir daha bakalım. Daha dikkatli bakalım. Önce koca camı görmez miyiz kızlaaar?”.
“Benim jetonum düştü İrem. Anladım. Dış dünya daha karmaşık. Olayları, nedenleri herkes algıladığı gibi değerlendiriyor. Değerlendirdiği gibi algılıyor. Algıladığı gibi yansıtıyor. Buna bireyin durduğu yer diyelim. Ya da baktığı pencere. Görebildiği kadarıyla algılıyor.”.
“Ya algıladıklarıyla dış dünyanın gerçeklerine uyum sağlayamazsa? Hadi şöyle diyeyim. Ya algıladıkları dünyanın gerçeklerine ters düşerse? Psikolojik sorunlara yol açmaz mı Beril.”.
“Doracığım laf geçmeden söyleyeyim. Şu psikolojik mürekkep testi var. İsviçreli psikiyatrist HermannRoşa’nın bulduğu Roşa Testi. Ben inanmıyorum. İsviçreli’nin algısıyla Afrika’nın en ilkel kabilesi Himbalar’lınındünyası aynı mıdır? Aynı metreyle ölçülebilir mi? Lokanta örneği. Lokanta denince İsviçreli’nin aklına Paris’teki Epikür gelir sözgelimi. Ya Himbalar’lının? Ve her şeyde olduğu gibi bu testte de birey, savunma içgüdüsüyle de lekeleri tanımlayacaktır.”.
“Konuya hiç böyle bakmamıştım Damla. Yanlış değil gibi bu damla. Alerjiye benziyor dediğin. Bildiğimiz gibi alerji bünyeninbir nesneyi herhangi nedenle tehdit olarak algılamasıdır. Bir tür savunmasıdır bünyenin. Dayım anlatmıştı. Plajdayken adamın birisinin derisi birden şişmeye başlamış. Her tarafı şiştiğinde de ölmüş. Doktor arkadaşından öğrenmiş. Derisi bir maddeyi tehdit olarak algılayıp vücuduna girmesin diye şişmiş. Vücudu koruyayım derken öldürmüş. Bünyenin neye ne zaman alerji duyacağı belli değil. Ve bir süre sonra da alerji geçebiliyor. ”.
“Gözde bazı çeşitleri: Karıncalanma, sıcak basması, yüzde kızarma, göz çevresinde şişme, kırmızılık, dudak, dil, küçük dil ve yumuşak damakta kaşıntı ve şişlik, dış kulak yolu, avuç içi, ayak tabanı, kurdeşen ve bilinen bölgelerde kaşıntı. Sırtı kaşınanın alerjiyle hiç bir ilgisi yok.”.
“Aklıma geldi Dora. Alerji kanserden önceki ilk savunması olmasın? Basitçe neydi kanser? Hücrenin tehdit olarak gördüğü bir şeye karşı ölmek yerine bölünerek çoğalması değil mi? Bunu şöyle varsayalım. Tehdit alerjinin önlemeyeceği kadar büyük. Ya da alerji savunmasını aşmış gümbür gümbür geliyor. Ne yapabilir hücreler? İş başa düştü, diyerek sınırsız bölünme tüneline girecek. ‘Bir organı koruyayım’ derken bünyeyi saracak. Sonuç belli. Acıklı durum.”.
“Ama eksik kalmasın Beril. DNA’daki gen bozukluğu da sınırsız bölünmeyi tetikleyebiliyor.”.
“Kanser hücresi şeker sever Gözde. Bal kavun ye. Şekeri gıdaya bağlı al. Şekerli çay içme.”.
“Bir önlem daha var Damla. Dünya Sağlık Örgütü’nde her hastalık için bir masa var. Her masanın arkasında da her hastalığın dünya haritası. 1998’de öğle yemeğinden sonra Kanser Masası çevresinde söyleşiyorlarmış. Dikkatlerini çekmiş. Bazı bölgelerde çok az kanser var. Meksika, Kuzey Afrika, Güneydoğu Anadolu gibi. Araştırılmış. Bir ortak neden bulmuşlar. Yemeklerdeki acı bibermiş. Çünkü acı kanser hücresinin oluşmasını önleyecek kadar hücre ısısını yükseltiyormuş. Bir de bildiğimiz kekik var. Kanserli hücreleri intihara sürüklüyormuş.”.
“Daha önce neden söylemedin İrem? Hipertermi ile kemoterapi kanserli hücreyi öldürmek için vücut ısısını yükseltiyor. Durun hanımlar durun! Ben hepten unuttum.Berkler’e gidiyordum. ‘Geçerken uğrayayım’ dedim ama çeneyi de severim. Eh leyleğin ömrü de lak lakla geçiyor!”.
www. haberhurriyeti.com / Murat Tepebaşılı
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber Hürriyeti Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.
Yorumlar
(1)Nevzat Oz - Her anne çocuğunu büyütüyor da iletişim kurabilen kaç anne var?
Yazılan yorumlardan Haber Hürriyeti hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Sitemizin Topluluk Kurallarına uymayan yorumlar yayınlanmaz. Yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Hürriyeti editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Hürriyeti değil haberi geçen ajanstır.