İnsan, doğanın kendisine ait olduğunu değil doğa ile bir bütün olarak yaşamasını öğrendiği zaman gerçek anlamda insan olacak, doğa bütün nimetlerini hiçbir karşılık beklemeden bizlere sunacak. Yaşadığımız yüzyılda doğayla bütün olarak yaşayan insanları yok sayarak oraları salt bir avuç para için yok etmek isteyen vahşi kapitalizme karşı ‘bir’ olan, direnen Havva Analarımız var bizim… Erkek egemen bir toplumda neredeyse tüm çevre eylemlerinde hep ön sırada onlar var. Ve onların gücü paranın gücüne karşı koyuyor… Sağol Havva Ana… Sağol…
www.haberhurriyeti.com / ÇEVRE
“Ben halkım ve buradayım…” Geçen hafta Türkiye, Havva Ana’nın ağzından çıkan bu cümleyle gururlandı. O bir Karadeniz kadını. ‘Yeşil Yol’ için koca dozere direndi, yetmedi Vali’ye veryansın etti, “Biz çapulcu değiliz, çocukluğumuzdan beri burada yaşıyoruz. Vali, kaymakam kimdir, ben halkım ve buradayım” dedi, yetmedi görevlileri kovdu. Herkesin ‘Havva Ana’ diye bildiği Rabia Özcan cesareti ve doğaya aşkıyla gözleri coğrafyasının kadınlarına çevirdi. Kim bu kavgada da horonda da en önde olan kadınlar? Karadeniz’in ‘Havva Ana’larıyla tanışın. İşte deresi kadar asi, dağları kadar dik, toprakları kadar yaratıcı günümüz amazonları…
BU BİR YAŞAM VE ONUR MÜCADELESİ
Biz projeyi ‘Çılgın HES’ olarak tanıdık. 2012’den bu yana Arhavililer, Kavak HES projesine karşı mücadele veriyor. Kendilerine ‘Atmacalar’ diyen kadınlar, erkeklerden bağımsız eylemler yapıyor. 27 yaşındaki Nazlı Demet Uyanık bu grubun en genç üyesi: “Bir yeryüzü cenneti olan Arhavi’nin benim için değeri çok büyük. Arhavi, atalarımın, dedelerimin yaşadığı ve benim filizlendiğim topraklar. Burada insan doğadan ayrı düşünülemez ve insanların yaşamları tümüyle doğanın içinde şekillenmiştir.
Dolayısıyla doğa sevgimiz bir yana bizler, bu mücadeleyi yaşam alanlarımıza ve geleceğimize sahip çıkmak için yürütüyoruz. Bunun yanında Arhavi’nin yalnızca ve yalnızca ağacıyla, deresiyle, kuşuyla, yılanıyla özetle doğasıyla Arhavi olabileceğini de çok iyi biliyoruz. Bir kadın olarak bu mücadele benim için bir yaşam ve onur mücadelesi aynı zamanda. Kimlik bulma mücadelesi. Ve asıl önemli olan sonunda başarılı olup olmamak değil, en başından bu mücadeleyi verebilecek yürekliliği gösterebilmiş olmaktır. Mücadelemiz sonuna kadar sürecek.”
BURADA DOĞDUM BURADA DA ÖLÜRÜM
Artvin’in Kafkasör Yaylası Cerattepe bölgesinde çıkartılması planlanan madencilik faaliyetlerine karşı çevrecilerin nöbet tutma eylemleri aralıksız sürüyor. 55 yaşındaki Nurşen Yerlikaya, kadınların daha iddialı olduğunu söylüyor: “Her an bir telefonla gitmeye hazırız. Uykularım kaçıyor maden başladı diye. Nöbetteyiz valla. Bu iş bitene kadar da nöbet tutmaya devam edeceğiz. Gittiği yere kadar. Kimseden korkum yok. Çünkü haklıyız. Devir para devri olmuş. Doğayı, suyu düşünen yok. Varsa da yoksa da para. Cep doldurma… Ama bizi yıldıramayacaklar. Burada doğdum burada da ölürüm.”
BİRKAÇ ARA BİLGİ…
Ve 1 kilometre yol yapımı için atmosfere bırakılacak karbondioksit miktarı 102 ton…
Doğu Karadeniz’de yapımı devam eden HES (Hidroelektrik santrali) sayısı 271…
Yeşil Yol yapılırsa 1 günde geçecek araç sayısı 2.500…
Binlerce yıldır bozulmayan doğayı bozmak için bunlardan başka bir şeye gerek var mı ki….
ERKEKLER ÜRKEK VE GEVŞEK
Bartın 1986’dan bu yana termik santral karşıtı bir mücadele veriyor. 1986 yılında başlayan mücadele özellikle son 10 yıldır sürekli gündemde. 56 yaşındaki Ayşe Sevtap Uzun’a göre kadınlar burada toprağın kıymetini erkeklerden daha iyi biliyor. “Buranın doğası çetindir. Bir avuç toprak bile bu yüzden önemlidir. Tarım kadınların elinde. Kadın pazarı var burada. Ekip biçtiklerini oraya götürüp satar, evine ekmek götürürler. O yüzden söz konusu doğa, toprak olunca da en öndeyiz. Yaptığımız çocuklarımızın geleceğimizi korumak. Çocuğumuzu koruduğumuz gibi koruruz doğayı. Yeri geldiğinde pervasızca kendimizi hiç düşünmeden dozerin önüne atmamız da bu yüzdendir. Erkeklerden daha dirençliyiz. Onlar ürkek ve gevşek. Görüntüde çok öndeler ama bakmayın siz, onları ayakta tutan kadınlar.”
BEN BU DEREYİ ELLERE YEDİRİR MİYİM?
24 HES projesinin olduğu Rize’nin Fındıklı ilçesinde tam sekiz yıldır organize bir direniş var. Fındıklı halkı, “Önce canımızı alacaklar, ondan sonra HES yapabilirler” diyor. 50 yaşındaki Ayşe Cengiz, dere sesiyle mutlu olan kadınların erkeklerden daha kararlı olduklarını söylüyor: “Biri bitmeden diğeri başlıyor. Şimdi de başımıza ‘Yeşil Yol’ diye bir bela çıkardılar. Anlamadıkları şu: Bu dereyi bizden almak, can damarımızı kesmek demek. Ötesi var mı? Dere, evimin önünde geçiyor. Ne zaman sıcaktan daralsak inip serinliyoruz. E şimdi ben bu dereyi elin yabancısına yedirir miyim? Bu dereye düşkünüm ben. Çocukluğum burada geçti. Onun taşıyla, suyuyla oynadım. Kadınlar olarak biz çok kararlıyız. Bakmayın; erkekler bizi frenliyor. Bıraksalar biz kuru dayakla da bu işi görürüz.”
KARADENİZ’DE KADIN TOPRAKTIR
Çayeli Senoz Deresi üzerinde 26 HES projesi var. Bunlardan kimi yapıldı kimi devam ediyor. Elbette mücadele de sürüyor. Karadeniz’de ilk ‘HES taşlama eylemi’nin yapıldığı yer burası. İşte 57 yaşındaki Leyla Aydın o eylemlerde en öndeydi: “Şehirden bir gittim gördüklerime inanamadım. HES için dağı delmişlerdi. Sanki dağın kalbine bıçak sokup ikiye ayırmışlar. Acısını yüreğimde hissettim. Orası bizim yaşam alanımız. Bu işin bir adabı yok mu? Çiçekler öldü, arılar gitti. Biz kadınız. Toprağımızla bir bütünüz. Karadeniz’de kadın topraktır. Torağımız elimizden alınmak istendi mi canımız elimizden alınmış gibi olur. Biz köyde doğanın kendisiyiz. Çıkar aramıyoruz, gizli niyetlerimiz yok. Ne zaman dağa baksam dağ ağlıyor gibi geliyor bana. Bu kadar acımasız olmaya gerek var mı? Yapılanlar sadece doğayı değil kültürümüzü, insanımızı da değiştiriyor.
KAVGAYA GİRMESİNİ DE BİLİRİZ SİLAH KULLANMASINI DA
Tonyalılar uzun süredir HES, taş ocağı ve son olarak da çimento fabrikasına karşı mücadele ediyor. 56 yaşındaki Ayşe Fettahoğlu, oğlunu kanserden toprağa vermiş, bir daha böyle bir acı yaşamayacağını söylüyor: “Şunu bilsinler ki biz kavgaya girmesini de biliriz silah kullanmasını da. Bu işlere bizi mecbur etmesinler. İşleri oraya kadar götürmesinler. Burası bizim. Suyu, dağı merası her şeyiyle bizim. Ha bizimle bu güzellikleri paylaşmak isteyenlerin başımız üzerinde yeri var. Ama elimizden almak isteyenlere de acımamız olmaz. Buradayız ve kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya devam edeceğiz. Kadınlar olarak en öndeyiz. Zaten kadınlar olmasa burada mücadele de olmaz. Birkaç kişi kalır. Buranın idaresi kadınların elinde. Bahçe bizde, bağ bizde, peynir-tereyağı bizde. Evin ihtiyaçlarını kadınlar düşünür. Erkekler rahat bir yaşama alıştı. Nasıl alıştıysalar; artık onu da anlamadım. Hiçbir şeyden korkum yok. Torunlarım için mücadele ediyorum. Onun için en öndeyim.”
BU İŞİN İCABINA BAKARIZ!
Yaklaşık bir buçuk yıldır direnen bir köy burası. Adı Yeniceşıhlar. Bolu’nun Mudurnu ilçesine bağlı. Taş ocağının kaldırılmasını istiyorlar, doğanın korunması için mücadele ediyorlar. 46 yaşındaki Fatma Pekcan, “Hem geçmişim hem geleceğim. İkisini de yok etmek istiyorlar” dediği köyü için ilk günden bu yana eylemlerde ön saflarda yer alıyor: “Aşk nedir, ilk defa köyümde öğrendim. Gözlerim de gönlüm de orada açıldı. Orada büyüdüm ve hayatı, doğayı kendimi tanıdım. Şimdi her şeyi elimden almak istiyorlar. En zoruma giden de bizi yok sayıyorlar. Oysa biz buradayız, insanız ve yaşıyoruz. Bizi yok sayamazlar. Ha zannediyorlarsa yılarız, korkarız, geri çekiliriz yanılıyorlar. Biz eyleme giderken erkekleri bile yanımıza almıyoruz çoğu zaman. Bu işin icabına bakacağız. Hakkımızda bir sürü şikâyet var. 82 yaşındaki teyzemle mahkemelere gidiyoruz. Dozer beni ağzına alıp üç metre sürükledi. Korktum, yaralandım ama vazgeçmem. Bunu da böyle bilsinler.”
AHA BU CANI VERİRİM BİR AVUÇ TOPRAK VERMEM
Burası Yukarı Bahçeler Mahallesi Engiz Mevkii. Fatsa ve Ünye’nin sınırları arasında yer alıyor. Köylüler bir buçuk yıldır altın madenine karşı direniyor. 67 yaşındaki Rukiye Bicil, direniş çadırını hiç bırakmayanlardan: “Bu köyde doğdum büyüdüm, bu köyde gelin oldum. Aha bu canı veririm köyümün bir avuç toprağını vermem. Toprağın altındaki altını ne yapacağım ben. Gelsen fındıklarımı görsen dalları yerlerde… Esas altın odur benim için. Siyanür buralara gelirse bittik demektir. Kaymakama, valiye, Ordu’ya, Trabzon’a… Bu yaşta gitmediğim yer, çalmadığım kapı kalmadı. Yılmayacağım da. İşte buradayım. Köyü bekliyorum. Direniyoruz. Kadınlar olarak da en önde. Erkeklerde bizim kadar cesaret yok. Onlara kalsa bu iş çoktan gevşemişti. Bir sürü torunum var. Kanımın son damlasına kadar onlar için burayı bekleyeceğim. Yıldırabilir mi? Altın gider toprak kalır.”
GECELERİ DAĞDA YATTIK
Her şey altı yıl önce başladı. Sinop’un Gerze ilçesinin Yaykıl Köyü’nde termik santral yapmak istediler. Şimdilik bir zafer kazanıldı, proje durduruldu ama köylüler inşaatın yeniden başlayacağından eminler. Direnişin ipini bırakmak, gevşetmek istemiyorlar. 46 yaşındaki Şükran Aksu termik santralin ne olduğunu ve nelere mal olacağını öğrendikten sonra kapı kapı dolaşmış ve köyünün diğer kadınlarını da bilgilendirmiş: “Bu iş olursa burada meyve olmaz, süt olmaz, ekmek olmaz dedim. Sonra biz kadınlar işin içine girince her şey değişti. Kamyonların önüne yattık. Coplandık. Geceleri dağda yattık. Daha önce ömrü hayatımızda görmediğimiz şeyleri gördük. İki polisi bir arada görmemişken karakollarla, jandarmayla tanıştık, gaza maruz kaldık. Şu biline ki, eğer kadınlar bu işin içine girmeseydi kesinlikle kavga olurdu, ölüm olurdu. Biz onları da korumuş olduk aynı zamanda. Burada her şeyi kadın yapar. Tarlada da, ahırda da, bahçede de kadın vardır. Her şeyi kendimiz yetiştiririz, kendimiz satarız. O yüzden kadınlar burada doğanın kıymetini erkeklerden daha çok bilir. Kadınların arasındaki birlik beraberliği bozamazlar.” – Kaynak: Hürriyet
#gallery-1 {margin: auto;}#gallery-1 .gallery-item {float: left;margin-top: 10px;text-align: center;width: 33%;}#gallery-1 img {border: 2px solid #cfcfcf;}#gallery-1 .gallery-caption {margin-left: 0;}/* see gallery_shortcode() in wp-includes/media.php */