Boşlukta yaşayamıyorum artık. Yeniden tutunmak istiyorum hayata, günahlara, sevaplara ve sevgilinin yüreğine. Beni bağışlasan da bağışlamasan da Tanrım, sabrım kalmadı, gidiyorum yeniden günah işlemeye…
Tutunabilmeliyim…
Bir cenin gibi ana rahmine…
Bir yerlere, birilerine tutunabilmeli insan.
Tutunduğunda sarılmalı.
Tutkuları olmalı, sevdaları, inançları, inandıkları olmalı.
Özlemle yarını beklemeli.
Hayata tutunmalı, hasretlere, kavuşacağı, kavuşamayacağı bütün hasretlere tutunmalı.
Yarınlar mıknatıs gibi çekmeli insanı.
Yarının umutlarına bel bağlamalı…
Yani randevuların olmalı…
Hayallerin, umutların…
İnandıklarımdan, sevdalarımdan, tutkularımdan koptuğum gün yarınlarımın anlamı kalmadı.
Uzayın derinliklerinde kanatsız bir kuş gibi can çekişiyorum.
Ayaklarım yere basmıyor, ellerim yıldızlara uzanamıyor.
Bir nefes gibi karışmışım rüzgarlara, sürükleniyorum durmadan bilinmeyen mekandan mekana…
Böyle olacağını bilemezdim ki?
Doğduğum gün gibi çaresiz ve güçsüz olmayı, doğduğum gün kadar saf ve temiz kalmayı, bir kuş gibi uçmayı, bir tüy kadar hafiflemeyi ben istedim.
Tanrıya hesabım olsun istemedim.
Günah işlemekten korktum, geldiğim gibi dönmeyi istedim.
Tanrıdan beklentilerimi, Tanrının benden beklentilerini bitirdim.
Borcum olsun istemedim.
Karnımda sözümü bırakmadım,her şeyim aleniydi.
Başkalarından gizleyeceklerim, kendime sakladıklarım kalmadı.
Öyle değilmiş…
Meğerse insanı hayata bağlayan şeyler taptıklarıymış.
Tapınanı olmalıymış, tapanı olmalıymış insanın, seni taşıyanı, yarına götüreni olmalıymış.
İflas etmiş tüccar gibiyim şimdi…
Keşke öyle olsaydı, en azından hesaplarım olurdu.
Bana uzanan bütün avuçları geri çevirdim.
Nefessiz kalacağımdan korktum.
Özgürlüğümü yitireceğimden korktum.
Özgürüm işte bir nefes gibi…
Bağımlılıkarım beni alıp peşinden sürükleyecekti…
Yarınlara taşıyacaktı acıyla, tatlıyla…
Uzanan ellerden korktum, ellerimi kimseye uzatmadım.
Tutunmak istemedim.
Ruhumun kirlenmesinden korkuyordum.
Kendimden utanmaktan…
Kendimi kendi içime hapsettim.
Tutkularımı, inançlarımı, sevgilerimi bir elbise gibi soyundum üstümden.
Bir nefes gibi kaldım evrenin boşluğunda.
Şimdi okyanusun orta yerinde yosun parçası arıyorum.
İşte savruluyorum şimdi.
En hafif lodosla sürüleniyorum karanlıklara.
Tutunamıyorum hiçbir şeye.
Korkakça yaşanmıyormuş meğerse…
Günahsız ve sevapsız…
Günahlardan korktum sevaplara ihtiyacım kalmamıştı..
Bunca eziyete değer miydi bilmiyorum.
Bir tutam günahtan ne çıkar ki?
Cezalandıralmayı göze alıyorum artık.
İster Tanrının gazabıyla ister sevgilimin nazıyla, kim ne derse desin, ben ben olmalıyım yeniden.
Tutunmalıyım bir yosun parçasına, bir ağacın dalına, bir sevgilinin sevdasına…
Varsın sürüklesin beni peşinden, alsın götürsün beni…
İsterse cehennemin dibine…
Artık dayanamıyorum, içim üşüyor.
Isıtan hücrelerim tükendi…
Duygularım silinmiş, kendimi yitirmişim koca evrende, yalnız ve şaşkın.
Bir nefes kalmışım…
Acılarımı tüketmişim düşünmeden.
Acı olmadan nasıl yaşayabilir insan/
Acılara tutunmalıyım yeniden.
Kendime acımadan kendimi acı çekmez hale getirmişim insafsızca.
sevdalarımı har vurup harman savurmuşum, sırtımı çevirmişim dünyaya…
Beni bana hatırlatan o kutsal sevdalara…
Ah… Tanrım senin kurallarınla yaşamalıydım.
Günahı da, sevabı da özgür bırakmıştın.
Arzuları, istekleri, ihtirasları sen vermiştin.
Neden her şeye sırt çevirdim ki?
Burun kıvırdım bir gece yarısı sevişmeye, Ege’nin şarabından bir kadeh içmeye…
Ne kadar da özlemiştim o günleri.
Ölümü unuttuğum bir gündü.
Soluksuz kaldığım günü hiçbir zaman unatamam.
Sevgilimin karşısında oturmuş, gözlerinin içine bakıyordum.
Kendimi dünyanı en güzel iki kara gözlerinde görüyordum.
Beni ilk kez o gözler fark etmişti.
Bakışları bir ışık gibi akıyordu içime.
Nefesinin sıcaklığın hissediyordum ciğerlerimde.
Durmadan içime çekiyordum
Kaç bin yıllık yarınların özlemi oluvermişti.
O bana tutunmaya çalışırken ben ona sımsıkı sarılmıştım.
Ben hiç itiraz etmezdim, peşinden sürüklenip gidiyordum.
Mutluydum…
Günah işliyorduk gönül rızasıyla.
İşlediğimiz her günah yeniden sevaba dönüşüveriyordu.
Aslında günahlarımıza tutunurken birbirimize tutunuyorduk.
Günahlarımız Tanrıyı hatırlatıyordu bize.
Bize birbirimizi hatırlatıyordu.
Başımı göğsüne koyardım, ne varsa içimde boşaltırdım.
İtiraz etmeden ağırlığımı alırdı üzerimden.
Ona kızamıyordum.
Çünkü kızıgınlığım, öfkem bana geri dönüyordu.
Ona bağıramıyordum, sesim dönüp kulaklarımda çınlıyordu.
Ondan nefret edemiyordum, nefretim dönüp içimde bir mayın gibi patlıyordu.
Sonuçta zararı ben görüyordum.
Aklım ondaydı, bedenim de…
Hayallerimdeydi, biliyordum ki ben her zaman onun yüreğindeydim.
Birikmiş öfkelerimi, içimdeki acılarımı, özlemlerimi çekinmeden önüne dökerdim.
İnat ediyordum sanki kendime, neyim varsa gizlimde sererdim orta yere, meğerse kendime ne büyük iyilikler yapmışım.
Boşlukta yaşayamıyorum artık.
Yeniden tutunmak istiyorum hayata, günahlara, sevaplara ve sevgilinin yüreğine.
Beni bağışlasan da bağışlamasan da Tanrım, sabrım kalmadı, gidiyorum yeniden günah işlemeye…
www.haberhurriyeti.com / ŞAKİR KADAN
“Allah’ı Tek, Tanrısı Çok Dünya” isimli kitaptan bir deneme…