(Efe ne ile kandırıldığını bize söyleyemediği için;
Köfte- Patates hariç ama çivili sopa dahil gerçek bir hikayedir okuyacağınız.
Ekim 2018 tarihinde Datça’da geçmektedir.
İnsanların doğayla kucaklaşmak için seçtikleri Datça’da.
Efe’nin, Efeler’in de doğaya dair olduğunu/olduklarını bilmeyenlerin Datça’sında.)
*.*.*.*
Gecenin iyice inmesini bekledi.
Etrafın sessizleşmesini. ışıkların birer birer sönmesini.
O büyük, güzel evlerin, Datça’nın denizinden güneşinden bol bol yararlanan sakinlerinin yataklarına çekilip huzurlu uykularına dalmasını.
Sonra yavaşça çıktı sokak kapısından.
Elinde bir kap vardı.
Akşam ailecek afiyetle yedikleri köfte- patates yemeğinden arta kalanlar.
Efe’nin kısmeti.
Ancak Efe’nin yemeğinin sofrada yenilen yemekten bir farkı vardı.
Bol miktarda zehir iki yarım köfte üç beş patatese eşlik ediyordu.
İşte oracıkta, japon gülünün altında yatıyordu Efe.
Bedeni kocaman, kendi çocuk bal gözlü Efe.
Efe dün karnını pek doyuramamıştı.
Ama alışıktı aç yatmaya.
Ona doğru gelen insanı görünce önce tedirgin oldu, elinde tabağı fark edince başladı kuyruk sallamaya.
Nefes almadan tabaktakileri silip süpürmüştü bile.
*.*.*.*
Siz zehirlenen köpek hemen ölür mü sanıyorsunuz?
Hayır hemen ölmezler.
Efe de ölmedi.
Tam karnını doyurduğunu sanıp uykuya dalıyordu ki;
-vücudu çok şiddetli bir şekilde titremeye başladı.
-kustu.
-ağzından o kadar çok salya geldi ki nefes alamadı.
-vücudunun her deliğinden, burnundan, ağzından, anüsünden kan geldi.
-ağzı köpürdü.
-felç geçirdi.
-komaya girdi.
Yardım istemek için sesini bile çıkaramadı.
Öylece, çırpına çırpına, sessizce, acılar içinde, gözlerini bile kapayamadan ayrıldı bu dünyadan.
*.*.*.*
O sırada Efe’nin katili sıcak yatağına yatmış, “nasıl cennet bir yerde yaşadıklarını, muhteşem doğanın tam ortasına yaşamanın nasıl da bir ayrıcalık olduğunu” düşünüyordu.
Bizim Efe’den bir ay önce gelen bir telefonla haberimiz oldu.
“Burada bir köpek var. Gelin alın” diyordu telefondaki ses.
Hasta mı?
Cevap: Hayır
Birine mi saldırdı?
Cevap: Hayır
Sürekli havlıyor mu?
Cevap: Hayır
Peki neden almamız gerekiyor?
Cevap: Burada istenmiyor.
Hatta bir site sakini çivili sopa hazırlamış öldürecek Efe’yi.
O bölgede görevli arkadaşlarımız hemen araştırmaya ve durumu anlamaya gittiler.
Bir “canımızın” “canı” tehlikedeydi.
*.*.*.*
Site ikiye bölünmüştü.
“Efe kimseye zarar vermiyor. Buradan gidemez” diyenler.
“Efe’yi burada istemiyoruz. Onu görmek istemiyoruz. Bu sitede ona yer yok” diyenler.
O gün karşılıklı epey atıştılar.
Efe’nin zarar görebileceğini hisseden arkadaşlarımız aldılar, barınağa getirdiler.
En azından kalabalık biraz dağılana kadar.
Efe barınakta çok mutsuz oldu.
Onu ne kadar sevsek, beslesek de sokak çocuğuydu, gezmek, rüzgarı hissetmek isterdi.
Tabii bir de hem yasa hem barınağımızın fiziki koşulları orada tutmamıza engeldi.
Bizimle 20 gün kadar kaldı.
Sevecen, uysal, bir sakin olarak kazındı barınağın hafızasına.
Misafirliğine mecburen son vermek zorunda kaldık.
Mevsim gereği kısırlaştırmalar başlamıştı, her yerden trafik kazası, tüfekle vurulma, dişi yavru haberi geliyordu.
Yeni gelenlere yer açmak için sağlıklı, hiçbir tehdit unsuru özellik içermeyen Efe’nin bırakılması gerekiyordu.
Eski yerine dönmesini hiç istemedik.
Yuva aradık olmadı, emniyetli boş bahçe aradık olmadı, tanıdığımız herkese sorduk olmadı.
Mecburen eski yerine bıraktık.
Sitedeki insanlarla konuşarak, onları bilgilendirerek, bir şey yapmayacaklarına, yapanlara engel olacaklarına dair sözler alarak on gün kadar önce.
Ara ara bilgi aldık, arkadaşlarımız gidip kontrol ettiler.
Rahatı yerindeydi.
Hatta onun siteden gitmesini isteyen insanlar bile ona ısınmışlar, mama almışlardı.
Dün akşamüzeri öğrendik.
Sabah zehirlenmiş olarak bulunmuş Efe.
Bedeni hemen traktöre yüklenip uzaklaştırılmış siteden.
Böylelikle Karaincir büyük bir tehlikeden, sorundan, kurtuldu Efe’nin ölümüyle.
Biz her zamanki gibi bu gece, yarın, öbür gün, Efe’yi hatırladığımız her an ağlayacağız.
Kalbimizdeki yeri baki.
Tabii ki her zamanki gibi dilekçemizi yazıp Savcılık şikayetimizi yapacağız.
Elimizdeki isimleri, olayları dilekçemizde yazacağız.
Ama biliyoruz;
Yasalar, yönetmelikler Efe’den yana değil.
“Zehri verirken yakaladığımız bir video ya da fotoğraf” olmadığı için suçlu hiçbir şekilde ceza alamayacak.
Sıcak yatağında “nasıl cennet bir yerde yaşadığını” düşünecek.
Ancak;
Eliyle, bir canlının en temel ihtiyacı olan “beslenme zorunluluğunu” kullanarak bilerek, isteyerek, planlayarak, zevk alarak onu ölüme yollayabilen karanlık vicdanlı insan:
Yarın canı istediğinde komşusunu dövmez mi?
Kızıp öldürmez mi?
Küçücük bir çocuğa tecavüz etmez mi?
Bu nedenle bu vicdansız insanın bulunmasını en çok önce Karaincirliler sonra Datçalılar istemeli.
NURCAN ERDİK KAYA
12 Ekim 2018, DATÇA