ARKASI YARIN – ÖĞRETMEN BENİSA / 45
ÜVEY ANAMIN İŞKENCELERİ DEVAM EDİYOR
Kulağım hemen şişti, morardı. Ne yapacağımı bilemedim. Nasıl olduysa birden aklıma halam geldi. İyi gelip gelmediğini bildiğimiz yoktu ama; çocukların sancıyan kulağına emzikli ananın sütünü sağarlardı. “Zeynep halama gideyim! Dedim. Halamın emzikli çocuğu vardı.
Üvey anama sezdirmeden Zeynep halama koştum.
“Şu halime baksana halam!”
Kulağımı gösterdim. Baktı baktı:
“O meymenetsiz mi yaptı bunu böyle?”
“Hıı!..”
“Vah eli kırılası kâfir. Böyle de dövülür mü? Hiç mi ana olmadın sen? Elin nasıl vardı da kıydın bu güzelim kıza?”
Gözleri yaşardı: “Gel bakalım karayazılım.”
Acıyan kulağım yukarıya gelecek biçimde dizinin üstüne yatırdı:
“Benisay’ım, kulağı sancıyan çocuklara ana sütü akıtırız hep. Şimdi seninkine de sütümden sağacağım. İnşallah iyileşirsin.”
Biliyordum böyle bir şey iyileştirmez, ama başka umarım yok, belki işe yarar diye düşündüm. Halam dediğini yaptı.
“Sağ ol hala!” deyip eve döndüm.
Değişen bir şey yok, sancıdan duramıyorum. Göstereceğim kimse de yok. Elim kulağımın üzerinde avluda oradan oraya dolanıyorum. Kulağım ateş gibi yanıyor. Bir yandan da babam görecek diye korkuyorum. Görür de ne olduğunu sorarsa… Yılmıştık, canımız yansın da, kavga olmasın istiyorduk. Moraran yeri saçımla gizledim. Babam gelmeden yatağıma girdim.
Bütün bir gece uyku girmedi gözüme. Sabahı zor ettim. Soluğu gene halamda aldım.
“Duramıyorum hala…” diye sızlandım.
“Demek geçmedi öyle mi?”
“Geçmedi hala.”
Yanına çağırdı; “Şöyle gel bakayım. Yat dizime.”
Üzgündü, onun canı da benimle birlikte yanıyordu. Bundan önceki uygulamayı bir kez daha yineledi…
KULAĞIMIN ZONKLAMASI AZALDI
Kulağımın zonklaması birkaç gün sonra azalmaya yüz tuttu. Morarması azaldı. Gece yatarken sarı bir su geldi. Cerahat gibi bir şeydi. Biraz rahatlamıştım. O halimle sesimi çıkarmadan iş yapıyordum. Umurumda değildi, kulağıma ne olduğunu sormuyordu bile. Ne zaman boş kalsam elimi kulağıma bastırıyordum. Hep böyle acımasızdı. Dövmek, acı çektirmek onun en büyük zevkiydi. Her gün bir şey bulurdu. Bir ikimizi döverdi. Komşular, en çok da gelin anam onun elinden bizi kurtarmaya gelirdi. Sesimizi duyup kurtarmaya kimse gelmesin diye sonraları avlu kapısının, ahırın, ekmek damının kapısını sürgüleyip de dövmeye başladı. Çok küfrediyordu. En büyük övüncü, yedi çocuğu iki memesiyle değil de, on parmağıyla emzirerek (!) büyüttüğüydü… Birgün de havanda kuru kırmızı biber dövüyordum, acısı burnuma gitti. Hapşırmaya başladım.
“Burnunun sümüğünü akıtma içine!” diye üstüme yürüdü. Hızla aldı havanın dövmecini elimden:
“Öyle dövülmez böyle dövülür!”
İŞKENCE… İŞKENCE…
Demir dövmeci indirdi parmaklarımın üstüne. Sağ elimin orta parmağımın tırnağı yarıdan kırılıp etiyle ezildi. Çok kanadı. O tırnağım hiç düzelmedi bir daha. Biçimsiz kaldı… Bir başka gün, sobayı iyi yakamadım diye vurulan maşalarla yine sağ elimin işaret parmağı ile sol elimin serçe parmağımın tırnaklarını alıp götürdü. Hepimizin bedenlerindeki silinmeyen sopa izleri de onun armağanıydı…
Tatil bitmek bilmiyordu. Bir an önce okula gitmek, kulağıma baktırmak, iyileşmek istiyordum. Bu böyle olmayacak, başka çareler aramalıydım…
Bir gün babama:
“Baba, enstitüden gelince sana söylemeyi unutmuşum. Benim biraz erken dönmem gerekiyor. Ev işleri öğretmenimiz Münevver Tanır; ‘Biraz erken dönebilirsen, arkadaşların gelinceye kadar seni kimi konularda yetiştirmek istiyorum…’ demişti. O nedenle ben bir iki gün içinde enstitüye dönmek istiyorum” dedim.
Bana inandı:
“Derlenip toparlan, hangi gün diyorsan, öyle olsun kızım.”
Babamdan “olur”u almıştım. Derlenip toparlanacak neyim vardı ki? Olup olanı bir bavul değil mi, o da şimdiden hazır sayılırdı…
ARKASI YARIN / DEVAM EDECEK…
ÖĞRETMEN BENİSA isimli 3 cilt kitabı temin etmek isterseniz:
HURİYE SARAÇ: 0533 779 06 06 – 0 236 715 47 70
HURİYE SARAÇ VE KİTAPLARI HAKKINDA AYRINTILI BİLGİLERE AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ULAŞABİLİRSİNİZ…
www.huriyesarac.net